14 Ekim 2008 Salı

Kendi Şehrinden Sevme

Kendi şehrimi sevdim ben. Kendi şehirlerimi. Ama kendi şehrimden kimseyi sevmemeyi de öğrendim. Öğrendim bu arada ben. 'Kendi şehrinden kimseyi sevmeyeceksin, kendi şehrinden aşık olmayacaksın!' 'Uzaktan seveceksin!'

Çünkü ne zaman kendi şehrimden sevsem, bir hemşehrime aşık olsam, aşkı zulme dönüştü bir süre sonra. Ne zaman aşık olsam, aşk zulme dönüşür bir süre sonra.

Aynı caddeler, aynı sokaklar arşın arşın ondan sonra artık. Aynı bitmez yaz, alınyazı. Bu şehir.

Kendi şehrini suçlar bulursun bir sabah kendini o zaman, yaz ortasında soğumuşsundur şehrinden. Tek bir hemşehrin yüzünden.

Tek bir kişi yüzünden kaçıp gitmek istersin kendi şehrinden. Kendi şehrinden birini sevme suçundan yargılandığın, tutuklandığın bu şehirden.

Başka bir şehir tek umuttur senin için artık.

Ben başka şehirlerden sevmek gerektiğini öğrendim işte. Başka şehirlerden aşık olmak. Uzaktan sevmek.

Ve yollara çıktım. Başka şehirlerde sevmek, başka şehirlerden sevmek, sevişmek için. Uzaktan sevmek. Uzakta sevişmek için.

Ama bilmez miyim, bilmez misin ki, sevdiğin, seviştiğin şehir kendi şehrine dönüşür bir süre sonra. Senin şehrin olur orası da artık. Ve sen, ve ben, hep kendi şehrimizden birini severiz, sevmiş oluruz böylece. Hep bir hemşehrimize aşık oluruz. Hep yakından severiz. Sevişiriz.

Her şehrin o aşkla hemşehrisi, her aşkın o şehirde mazlumu oluruz. Bir süre sonra.

Bir süre sonra her şehrin hem hemşehrisi hem sürgünü oluruz artık.

Bir süre sonra her aşkın hem yerlisi hem yurtsuzu.

Aşkla hancı, aşkla yolcu.

Hem kendi şehrindesin, hem kendi şehrinden uzakta. Bir süre sonra.

Bir süre sonra her aşkın mahpusu, her şehrin firarisi olursun. Bu gidişle. Bu gidişlerle.

Hadi şimdi de bu aşkın sefasını sür bir süre. Bu şehirde. Cefasını da çekersin bir süre sonra. Yollarda. Caddelerde. Bu şehirde.

Hadi şimdi de bu yazı yaşa. Bu yazı yaz. Son yazınmış gibi.

Bu şehirde yaşa şimdi de alınyazınmış gibi. Öleceğin şehirmiş gibi. Bu şehir.

Ölü bulunduğun otel odasında, yatağın yanında, yerde bir albüm olsun. Baksınlar senin her şehirde, her şehrin meydanlarında, köprülerinde çektirdiğin fotoğraflara polisler. İncelesinler. 'Yalnız gezgin' desinler senin için. 'Hep yalnız gezmiş' desinler. 'Amma yalnızmış' desinler.

Bilmesinler, bilemezler ki bu fotoğrafların hepsinin aşık olmandan hemen önce çekildiğini. Yeniden aşık olmandan hemen önce.

Çünkü sen aşık olduğunda fotoğraf da çektirmez olurdun. Ben de. Bir süreliğine.

Öyle ya, kim kendi şehrinde fotoğraf çektirir ki.

Niye çektirsin ki.

Kim bitmeyecek sandığı bir aşkın ortasında, hiç terk etmeyeceğini sandığı bir şehrin ortasında poz verir ki.

Niye versin ki.

Ahmet Tulgar



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder