31 Ağustos 2008 Pazar

Kurşunu yüreğine sıkmak

...Bunu düşünürken gariptir; ama ölüm korkusu yok. En küçük bir çekinme yok. Namluyu çevireceksin kendine, basacaksın tetiğe, tamam. Çok rahat bu. Namluyu şakağına dayayacaksın ya da ağzına...

Kurşunu yüreğine sıkmak... İçin elvermiyor buna. Yüreğine kıyamıyorsun. Yürek garip bir değer kazanıyor orada...

Erdal Öz
Gülünün Solduğu Akşam




Ay Şahit


Yaşadım her yokluğu, açlığı kahrı;
Gücümü savurmadım boşa.

Bir sana güçsüzlüğüm,
Ah, bu tuhaf tutarsızlık!
Yok, boşuna, çıkılmıyor başa...

Ne yana dönsem,
Yüzünde
doğuyor güneş.
Ya deli olur,ya yanarım...

Ne yana baksam,
Yüzünde
batıyor güneş.
Ya deli olur, ya yanarım...

Ne büyük aşklar bitti!
Bir ömür geçti...
Ağladı gönül, pes etmedi!...

Bir sana yıkıldı
Bir bir
içimin dağları.
Asi başımın belası, sevdiğim...

Kayıbım, sende kayboldum;
Gece, ay şahit!
Ya deli olur, ya yanarım...



29 Ağustos 2008 Cuma

Yüreğim

Yüreğime onca kilit vurmuşken, insanlara karşı o kadar inançsız, güvensiz olmuşken nasıl bir sevgi varsa sana dair, o kadar kırılmama rağmen, karşı çıkmama rağmen yine de durmadı, bastırılmadı, ne yaptı ne etti çıktı zincirlerden. Şimdi yavaş yavaş açıyorum katmanlarını yüreğimin. Dinlemediğim, ne diyeceğini duymamak için hep susturduğum yüreğimin... Azar azar konuşturuyorum artık. Hem söyleyeceklerini duymaya kendimi hazırlıyorum, hem de gerçekten ne hissettiğini söyleyebilmesi için ona vakit tanıyorum..

Sarıp sarmaladığım, üstüne kilitler vurduğum, susturup kaldırdığım yüreğim, izin ver de sevilmenin huzurunu yaşasın biraz kendi sevgisini kanıtlama kaygısı yaşamadan...

Selcan
Ankara



28 Ağustos 2008 Perşembe

İlhan Berk anısına...


Ne Böyle Sevdalar Gördüm
Ne Böyle Ayrılıklar


Ne zaman seni düşünsem,
Bir ceylan su içmeye iner.
Çayırları büyürken görürüm...

Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi,
Bir parça mavi deniz
Alır beni.

Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere.
Atlara su veriyorum;
Daha bir seviyorum dağları.

İlhan Berk
Köroğlu (1955)

[
Edebiyat dünyasının acı kaybı...
Ünlü şair İlhan Berk 92 yaşında

prostat kanserine yenik düştü.]

Geldi

Bak, geldi...

Beni görmüştü ve yine geldi!

İkinci kez geldi!..

Selcan
04/08/08



27 Ağustos 2008 Çarşamba

26 Ağustos 2008 Salı

Sadece Sesini Duymak İçin

Yeditepe İstanbul dizisinden bir sahne..
Çok fazla insan içine çıkmamış, yıllarca boş umutlarla eski nişanlısını beklemiş 30lu yaşlarda bir bayan Nilgün... Bir gün yeni biri taşınıyor mahalleye; abisinin arkadaşı oluyor, Nilgün'ün de bir süre sonra kocası. O kadar mutlu ki; o kadar coşkulu yaşıyor ki aşkını Nilgün; bir gün evden çıkıp kocasının çalıştığı yere kadar yürüyor ve "Ben seni çok seviyorum, iyi ki varsın!" diyor. Ferhan şaşırıyor önce, soruyor: "Bunca yolu sırf bunu söylemek için mi geldin?"
"Evet," diyor Nilgün, "sırf bunun için geldim. Kızdın mı yoksa?"
Ferhan'ın yüzü gülüyor; "Hayır, hayır. Çok sevindim. Bunun yanında 'gelmişken bir de manava uğrayacağım' deseydin bu kadar değerli olmazdı. Sen de iyi ki varsın.." diyor...

Öyle işte. Sesini duydum kapattım. Gelmişken manava uğramayacağım, bir şey sormayacağım, bir şey demeyeceğim. Sadece aradım, sadece sesini duymak için...

Selcan



Yanındayım

Sabahlar zor oluyor...
Rüyadan uyanmak, seni rüyada bırakıp sensiz gerçek hayata dönmek... Apar topar hazırlanıp iş dediğimiz oyalamaya gitmek için servise binip de 15 dakikalığına da olsa kendi dünyama daldığım anda alıyorum telefonu elime. Mesajlarını okuyorum yeniden.. Fotoğraflarına, fotoğraflarımıza bakıyorum yeniden.. Yeniden.. Herbir anı yeniden yaşıyorum sanki... Yüzümde bir gülümseme, "iyi ki pes etmedin" diyorum sana..
Sonra doluyor kendi alemimde geçireceğim süre, iniyorum servisten, işyerindeki odama geliyorum. Bilgisayarı açıyorum...ve sen ordasın! Sitenin sayacından görüyorum sayfama girdiğini örneğin. Bu bile büyük huzur veriyor bana. Her şey yolunda ki ordasın, işindesin, bilgisayarını açmışsın, sayfama girmişsin.. Hele bir de yazmışsan, gün benim günüm artık.
Aklındayım..
Yanındayım..

Selcan
26/08/2008



23 Ağustos 2008 Cumartesi

Sevinçle Uyan


Duydum ki öylece bırakıp gitmişsin kendini;
Vazgeçmişsin bütün ümitlerin güzelliğinden,
Yeni bir şey aramanın ve bulmanın sevincinden...

Artık bitti diyorsan, unuttuğun bir şeyler var.
Hala mavi gökyüzü bak; hala çok güzelsin!
Ve sakin bir rüzgarda dinleniyor dalgalar...

Bu sabah sevinçle uyan, gerin pencerende.
Paslı bir tat gibi kalsın yalnızlığın;
Yeniden başlamanın keyfini duy içinde...

Hayatının anlamını yanlış çözmüş gibisin;
Herkes sevgi bekliyor, yalnızca sen değilsin!
Sevgini söylemekle başlar her şey birden bire.
Bir çocuğun saçını okşayarak gülümse;
Küçük bir pırıltıyla yolunu o göstersin...

Yeniden başlamak istersen, bu bile sana yeter!..


He's mine!

In some episode of Scrubs, doctor Cox's son comes to the hospital. He is too naughty for such 9- or 10-year-old boy. He turns the place upside down. Moreover, the walls are being painted in the meantime, and he plays with the paint, turning himself into light green.
By the way, nurse Carla is considering having a baby but she feels as if she hates children. After experiencing the naughtiness of the son of doktor Cox, she asks the doctor how on earth he can handle it. Dr. Cox can't get on with children either. Still, he cares much about his son. Carla tells him that she is not ready for having a baby because she has doubts about loving her baby. She feels that she will not be able to love and take care of her baby. Doctor says it ain't problem, for sure she will love her baby. She replies by telling that she hates children; but doctor insists on the idea that this will be different. She eventually asks what the difference is, they are all children, the little demons. Then Dr. Cox says: "No, this is YOURS, that is the difference!"

Likewise, although I had some painful experiences about love and I was totally hopeless about having a partner, I nevermore know this will be different. Because he is MINE!

Selcan
04/08/2008


6 Ağustos 2008 Çarşamba