26 Aralık 2010 Pazar

Ne Bekliyorum Ki!

Öyle ya, ne bekliyorum ki hayattan!
Sabah işe git, akşam eve gel, ye, iç, uykun gelince yat... Daha ne!

Kitap nerede bu hayatta? Tiyatroya hangi sıklıkla gidiyoruz? Sinemaya en son ne zaman gittik? Hangi filmler var gösterimde? Kimlerin konserleri var, dinletileri, söyleşileri?
Sporu ne zaman yapıyoruz? Tenis mi oynuyoruz, spor salonuna mı gidiyoruz?
Hangi etkinliklere katılıyoruz? Yanflüt kursunda mı kaydımız var, fotoğrafta mı ilerletiyoruz kendimizi?
Arkadaşlarımızla en son ne zaman buluştuk, ne zaman davet ettik evimize, ne zaman hep birlikte dışarıda eğlenmeye gittik?
Hangi haftasonu küçük bir sahil kasabasına gidip kafa dinledik?
Veya bunlar için hayaller kurduk, planlar yaptık?

Ne beklediğimi söyleyim sana: hayatımı doldurmayı bekliyorum!

Selcan





25 Aralık 2010 Cumartesi

Anne

Ölümü özledim anne,
Yaşamak isterken delice!

16 Kasım 2010 Salı

Şu Feleğin İşine Bak

Zaman nasıl hızlı geçiyor.. Ve ne çok şeyi değiştiriyor... Sen hala yanımızdayken ve bizi bu kadar derinden etkileyen ezgiler üretirken neler tartışılıyordu televizyon kanallarında, şimdi neler tartışılıyor... Seni ne ile suçlamışlardı, şimdi neler yapanlara boyun eğiyorlar...

Sana yapılan haksızlığın acısını içimizde taşıdığımız için mi her dinleyişimizde hüngür hüngür ağlatıyor bizi türkülerin, bilmiyorum. İnsanın yüreği dayanmıyor!

O genç yaşta, daha çok türkü söyleyecekken duruveren kalbin bizimle barışır mı acaba günün birinde?

"Dağlarda talan olur mu,
Dosta hiç yalan?
Ölürsem duyan olur mu?
Şu feleğin işine bak!.."

Selcan

Bayram

Uykusuz geçen bir gecenin ardından bayrama uyanmak...
Her şeye rağmen...

Mutlu bayramlar!

Selcan

Denize Doğru


Kumdan Kaleler Topluluğunun 1996 tarihli ilk ve tek albümü. Ada Müzik tarafından yayımlanmıştır.

Bu albümdeki bestelerden "Sana Dair", "Kumdan Kaleler", "Yeter ki", "Koru Beni", "Harfin" ve "Senden Kalan Her Şey' söz ve müzik olarak Tuna Kiremitçi'ye aittir.

"Bu Aşk Burada Biter" Ataol Behramoğlu'nun, "Gökanlam" ise Edip Cansever'in şiirleri olup besteleri yine Tuna Kiremitçi'nin.

"Ateş Olsam", Tuna Kiremitçi ve Kerem Doğrar'ın ortak bir bestesi.

"Evde Yoklar" ise Metin Altıok'un şiiri. Kerem Doğrar tarafından bestelenmiş.

Şarkılardaki düzenlemeler de Tuna Kiremitçi ve Kerem Doğrar'a ait.

Albümün kartonet fotoğrafları Cem Göçmen, grafik tasarımı ise Çağla Turgul imzasını taşıyor. Kayıtlar Stüdyo Pan'da, Fazıl Atuk tonmaister'liğinde yapılmış.


Kaynak:http://tr.wikipedia.org/wiki/Denize_Doğru


Kumdan Kaleler

Türk rock topluluğu... 1992-1998 yılları arasında etkinlik göstermiştir.

Doksanlı yıllar, Türk rock topluluklarının bereketli bir dönemiydi: Mavi Sakal, Kargo, Mor ve Ötesi gibi isimler dinleyicileriyle ilk defa o dönemde buluştular.

1992 yılında Tuna Kiremitçi, Kerem Doğrar ve Cem Coşkun tarafından kurulan Kumdan Kaleler de, 1996 yılında o dönemin en özgün Türkçe Rock çalışmalarından birine imza atıyordu: "Denize Doğru". Bu albümde, Tuna Kiremitçi'nin şarkı sözlerinin yanı sıra Ataol Behramoğlu, Metin Altıok ve Edip Cansever şiirlerinden yapılmış besteler de yer aldı.

Bir dönem Galatasaray Lisesi Orkestrası olarak Hürriyet Altın Mikrofon yarışmasına da katılan Kumdan Kaleler, bu yarışmada İstanbul birincisi ve Türkiye üçüncüsü olarak dikkat çekti. Daha sonra Sumru Ağıryürüyen, Ozan Tügen, Muammer Ketencoğlu gibi profesyonel sanatçıların da katkılarıyla albüm kayıtlarını yapan ve çeşitli konserler veren topluluğun müzik anlayışını, belki de en iyi bir afişlerine şaka yollu yazdıkları şu cümle tanımlıyor: "İstanbul Dolaylarından Rock"

İdeal kadrosu Tuna Kiremitçi (Vokal, ritm gitar), Kerem Doğrar (Bas gitar, vokal), Cem Coşkun (Akustik gitar), Orkunt Özkaya (Tuşlu çalgılar), Fırat İlker (Flüt), Murat Güney (Keman), Tuğrul Acar (Solo gitar) ve Kerem Eye (Bateri) şeklinde bilinen topluluğun ilk dönemlerinde şu müzisyenlerin de katkısı var: Togay Şenalp (Ud, vokal), Ahmet Balta (Bas gitar). Ayrıca, ilk ve tek albümlerinde Mert Karamızraklı ve Burak Atasavun solo gitar, Kadir Demirel çöğür, Onur Sarikaya bateri ve Ahmet Altınel de keman çalıyor.


Kaynak:http://tr.wikipedia.org/wiki/Kumdan_Kaleler



10 Kasım 2010 Çarşamba

Sirenler çığlık atıyor yokluğunda!




İnsanları gördüm dışarıda, gittiğin o saatte. Kornaları duydum. Gözlerindeki yaşı, kalplerindeki sızıyı gördüm!

Kolay değil öyle iki seçim kazanıp da inşa ettiklerini yıkmaları!

29 Ekim 2010 Cuma

Cumhuriyet

87 yıl önce, 29 Ekim 1923, tüm organlarıyla fiilen işleyen bir Cumhuriyetin Atatürk’ün önderliğinde ve halkın meclisi tarafından hukuken tescil ve ilan edildiği gündür.

Cumhuriyet, “teokratik” bir yapıdan modern topluma dönüş projesidir. Cumhuriyetin kuruluşunu takiben ilk on yılda birbiri ardına yapılan devrimlerle yurdumuzun çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırılması ve dini kurallar yerine akla bilime dayalı kurallarla yönetilen laik, demokratik ve sosyal bir devlet yapısının oluşturulması amaçlanmıştır. Devrimler büyük bir kararlılıkla yaşama geçirilmiş, başta Öğretim Birliği Yasası’nın, Medeni Kanun’un kabulü ile özgür düşünce ve bilimsel araştırma esasına dayalı üniversitelerin kurulması çağdaş uygarlık yolunda atılan en önemli adımlardır.

Her zaman olduğu gibi Cumhuriyetin temel ilkelerine, çağdaş, demokratik, laik, sosyal hukuk devletine sahip çıkacağımızı, insan hak ve özgürlüklerini koruyacağımızı kamuoyuyla paylaşır, tüm yurttaşlarımızın

Cumhuriyet Bayramını Kutlarız.

Saygılarımızla,

ODTÜ Mezunları Derneği
Yönetim Kurulu



30 Eylül 2010 Perşembe

Türk Kahvesi


Türk kahvesi


Gazeteci için...

Cezvedir aslında gazete.


Ateş vardır altında hep.

Suyu ısınır.

*

Patates mesela...

Koy cezveye.

Sıcağı görünce, gevşer.

Gelemez hiç zora.

Salar kendini.

O sert, dayanıklı zannettiğin karakter gider, ezilen büzülen, vıcık vıcık bi şey haline gelir. Üzülürsün girdiği kılığa.

*

Veya, yumurta.

Kaynat cezveyi...

Patatesin zıddına tepki verir.

Şartlara direnir.

Ancak, o narin yapısıyla koruduğu içindeki canı öldürür, yüreğini katılaştırır, çatlar çoğu zaman hatta, imha eder kendini; yarı yolda çıkarıp alsan bile, hayata döndüremezsin artık onu.

*

Ya, kahve?

Bambaşkadır.

Şartlar değiştiğinde, şartların dayatmasına uyacağına, şartları değiştirir.

Ortama lezzet katar.

*

Türk kahvesidir Bekir Coşkun.

*

Sabah güne başlarken, ya da, akşam günün yorgunluğunu atarken yudumlamanız ondan.

*

Hazmetmenizi sağlar memleketi.

Zihin açar.

*

Onsuz basın, püreleşmiş patatesler, kalbi taşlaşmış yumurtalar, telvesi donmuş boş fincanlardan ibarettir.

*

Ve, siz hâlâ diyorsunuz ki:

“Köşesini almışlar elinden...”

Yanılıyorsunuz.

Keyfinizi elinizden aldılar aslında.

*

Hedef, o değildir çünkü.

O, aynı o.

Hedef sizsiniz.

*


YILMAZ ÖZDİL

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=15854032&yazarid=249&tarih=2010-09-23



30 Ağustos 2010 Pazartesi

İnadına zafer, inadına bayram, inadına mücadele!..

...
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!

Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vaadettiği günler Hakk'ın;
Kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
...


.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Sevdiğim Gibi


Merak ediyorum...
Ne yapacaksın
Benden sonraki hayatında?

O alaycı gözlerin
Eğlenerek bakacak mı başkasına,
Aklın bendeyken hala?..

Merak ediyorum...
Rastlaşacak mıyız günün birinde,
Herhangi bir yerde?

O çağlayan ruhun,
Sakin tavırlar ardına
Gizlenecek mi yine?..

Yıllar geçtikçe
Sıradan mı olacaksın?
Yoksa yenilmeyip zamana
Sevdiğim gibi mi kalacaksın!..

Merak ediyorum...

...

10 Ağustos 2010 Salı

Ben Susunca

Böyle olacak demek ki... Ben susunca tüm muhabbetimiz bitecek. Sen tek kelime etmeyeceksin kendinden, gününü anlatmayacaksın, beni sormayacaksın... Yanıma gelmenin tek sebebi bilgisayarı kullanmakmış gibi, alacaksın eline bilgisayarı, gireceksin internete, kendi kendine takılacaksın... Ve ben sana bir şey anlatırken cümlemin ortasında pes edip sussam "ee sonra ne olmuş?" demeyeceksin... Sürekli dürtecek miyim seni, acaba beni dinliyor musun diye? Hep ısrar mı edeceğim kendimi dinletmek için? Bir şey anlattığımda, uğraştığın şeyden iki dakika kendini ayırıp yüzüme bakman için kavga mı edeceğim hep?

Sen misin bu? Öyle umursamaz, kayıtsız... Öyle yabancı...hiç tanımıyormuşum gibi seni, üç senedir her anımda yanımda olan sen değilmişsin gibi...

Kitap mı okuyorsun, tamam okursun. Ama ben bir şey anlatırken bırakırsın elinden kitabı, yüzüme bakarsın ve ne anlattığımı dinlersin! İnternette haber mi okuyorsun, eyvallah, istediğini yaparsın internette. Ama ben seninle konuşuyorken kaldırırsın kafanı ekrandan, yüzüme bakarsın ve beni dinlersin! Ve her şeye rağmen üzülmüşsem, gelirsin yanıma, sen konuşursun! Hiçbir şey olmamış gibi davranmazsın!

Aksi halde...ne farkımız kalır ki diğerlerinden?...

Selcan

9 Ağustos 2010 Pazartesi

6 Ağustos 2010 Cuma

Rakı


Ve, Mustafa Kemal'dir.
Rakı içiyordu diye “sarhoş” demeye getiriyorsan eğer, “sarhoş kafayla kurup yücelttiği memleketi, ayık kafayla niye yönetemiyorsun?” diye sorarlar adama!


Yılmaz Özdil

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=15409485&yazarid=249&tarih=2010-07-25

.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Yıkmak İçin

İnşa ettiklerini yıkmak için gelecekler;
Bunun bilinciyle yaşa!

Sago

.

6 Temmuz 2010 Salı

Bohçamda Hayallerim

kelinum ağlaur yaşli yaşli
kitmam der auhhyh sallar başin
ağlama kelinum oğlum oy
kınan kutli olsun
kelinum
pinduğun at tehli olsun



Dağda belimde odun, beni ne hale kodun!
Tarlada ırgat avrat, hanede hazır kadın...

Bir uşak göbeğimde, altısı eteğimde;
Yedi bitirdi beni, anandaki o çene!

Dünyanın gailesi yetmezmiş gibi bir de
El ayak çekilince sen bitersin dibimde!

Uy çalsın kemençeler de ben bir horon tepeyim.
Çatlasın kaynımgiller bari kurtlarım dökeyim!

Fındığı ben toplarım, kırması sana düşer!
Uy ellerin iyisi, geh geh gerinip şişer...

Üşudum senden;
baba ocağım gözümde tüter!
Uy adaletsiz dünya; gücün hep bize mi yeter!

Bir
bezden bebem vardı, bohçamda hayallerim...
Kızlığım yarım kaldı,
ben annemi isterim!

Bir
bezden bebem vardı, bohçamda hayallerim!
Kızlığım yarım kaldı,
ben annemi isterim...

Uy çalsın kemençeler de ben bir horon tepeyim.
Çatlasın kaynımgiller bari kurtlarım dökeyim!..


Uy...

...

26 Haziran 2010 Cumartesi

21 Haziran 2010 Pazartesi

Nerdesiniz?..

FİLİSTİN için yırtındınız da...
Şimdi niçin ortalıkta yoksunuz?..
Niçin sesiniz çıkmıyor?..
Niçin televizyonları çağırıp iki parmağınızı birden sallamıyorsunuz?.. Niçin dünyayı ayağa kaldırmıyorsunuz?..
Nerdesiniz?..
*
Dün kadın okurum, attığı e-mail’de “Yaban güvercinlerini vurdular yine” diyordu...
Her şartta Mavi Marmara gemisinde ölenlerden kat be kat fazla gelen ilk haberlere göre vurulan Mehmetçiklerin sayısı...
Tabii ki onlara da yanmıştı yüreği, vicdanı olan herkes gibi... Ama yaban güvercinleri; bir pis siyasi planın, gemiye doldurulmuş kurbanları olarak ölmediler...
Ya da Filistin toprakları için...
Onlar; yurt topraklarını beklerken, Türkiye rahat uyusun diye, o gece karanlığında vatanları için canlarını verdiler...
*
İyi ama niçin o yeşil bayraklı kalabalıklar Kızılay’a-Taksim’e çıkıp bağırmıyorlar?..
Niçin yurdun dört bir yanında aynı anda mitingler başlamıyor?..
Niçin dinci yazarlar megafonları alıp tepinmiyorlar?..
Niçin toplu gıyabi namazlar kılınmıyor?..
Niçin sesi çıkmıyor mollanın?..
*
Niçin “Dünyayı başlarına yıkarız” diye parmağını dört bir yana sallamıyor ve acele hastanelere koşmuyor Başbakan?..
Hani “van minüt” mü ne?..
Bülent Arınç niçin televizyona çıkıp ağlamıyor?..
Dün “Genelkurmay’dan açıklama bekliyorum” diyebilen TBMM Başkanı, niçin o açıklamayı “açılım”ın mimarı Başbakan’dan isteyemiyor?..
O iktidar milletvekilleri niçin gözlerini sile sile koşup birer çılgına dönmüyorlar?..
Niçin acil kriz toplantıları yapılmıyor?..
Niçin belediye otobüsleri, şehirlerin meydanlarına sembolik “cihat” için bedava insan taşımıyorlar?..
Nerdesiniz?...
Nerde?..

Bekir COŞKUN





11 Haziran 2010 Cuma

Şehrime Geldin

Geldin. Şehrime geldin. Sensiz yaşadığım şehri, bizim şehrimiz yapmaya geldin. Canıma can katmaya geldin. Elimden tutmaya geldin.
Geldin.
Hiç gitmedin.

Selcan
11/6/2010
Ankara

8 Haziran 2010 Salı

Sevgimiz Yetersiz


Sana bu gönülden çiçekler var;
Bana senin rüzgarın gelmiyor...
Boşuna yola serilmiş emekler var;
Biliyorum kimseye değmiyor!

Belki razıyım buna dünden;
Belki hiç değilim!
İnan bir farkı yok güzelim;
Zaten ben aynı ben değilim!

Sevgimiz yetersiz!
Bence bir süre görüşmeyelim...
Ayrılık olabilir nedensiz;
Onca yalana ilişmeyelim.

Bu son sözler imansız!
Senle kötüye dönüşmeyelim...
Belki gemi oluruz limansız
Sonunda külahı değişmeyelim...


3 Haziran 2010 Perşembe

Piraye

Bulutlar geçiyor haberlerle yüklü, ağır...
Buruşuyor, hala gelmeyen mektubun avucumda!

Yürek, kirpiklerin ucunda...

Benim bağırasım gelir,
"Piraye, Piraye!" diye...


Nazım Hikmet Ran


25 Mayıs 2010 Salı

Sensiz Hayat

Sen olmasan böyle olacak demek ki hayatım; sensiz... Hiçbir tadı yok. Tuzu unutulmuş yemek gibi... Sesi duyulmayan bir filmi izler gibi... Netliği ayarlanmamış bir fotoğrafa bakar gibi...

Sensiz hayat...

Sensiz de devam eden; ama hiç tadı olmayan bir hayat!..

Selcan
14/01/2009




19 Mayıs 2010 Çarşamba

19 Mayıs

19 Mayıs bir milletin Mayıs ayı ile birlikte uyanışı, gençliğe verilen önem ve geleceğin biçimlenmesidir. Yok edilmek istenen ulusun ayağa kalkarak devrimci ruh ile aynı amaca doğru koşmasıdır. Bir dönüm noktası, yeni bir ülkenin ve Cumhuriyetin kurulmasının ilk ayak sesleridir.

19 Mayıs gençliğe emanet ve hediye edilen bir bayramdır, bağımsızlığın simgesidir, çağdaşlaşmanın öncüsüdür. Bu anlamlı bayramı yürekten kutlarız.

Saygılarımızla,

ODTÜ Mezunları Derneği


18 Mayıs 2010 Salı

Hadi Git

Git; iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit.
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle!
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar!
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar.

Mademki benli hayat sana kafes kadar dar;
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar!

Hadi git, benden sana dilediğince izin...
Öyle bir uzaklaş ki; karda kalmasın izin!

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın.
Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın!

Hadi git; ne bir adres ne bir hatıra bırak...
Zannetme ki pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

Sanma ki fasl-ı bahar geldiği gibi gitmez.
Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez.

Her darbene tahammül edecektir bedenim.
Gururum mani olur perişanıma benim!

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol; katlanayım dağ gibi külfetine!

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

Hercai arılara meyhanedir çiçekler.
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

Mademki aşk tablosunun takdirinden acizsin;
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin!

Ne vedaya gerek var ne de mektuba hacet...
Git de Allah aşkına, bir selama muhtaç et!

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

Kopsun nereden inceyse artık bu bağ, bu düğüm!
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm...

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum.
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum!

Git; iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit...
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!..

Cemal Safi


17 Mayıs 2010 Pazartesi

6 Mayıs 2010 Perşembe

Deniz'e Yakılan Türkü

Gün gelir sevda koyarsa soluksuz seni;
Gün olur yolun düşerse gurbet ellere;
Al bu dertten yüreğini,
Dalgalara sal...
Kederin büyüyorsa kuytuluklarda;
Gidecek deniz yoksa, bulamadınsa...
Al bu dertten yüreğini
Yağmurlara sal!..

Yılmaz Erdoğan


29 Nisan 2010 Perşembe

Hasret

Ter döküyor dört duvar, ter!
Bense beklerim,
Bir gün mutlaka ters dönecek anahtarlar!
Bir gün elbet çıkacaksın ışığa!
Sen aydınlığa, ben sana hasret...
Gel, eritir demirleri bendeki ateş!

Bir gün açılır, açılmaz sandığın kapılar; vurunca güneş!
Bir karanlık daha erişti güne; saat neredeyse beş.
Sen aydınlığa, ben sana hasret!
Gel, eritir demirleri bendeki ateş...

Gün bizim, güneş bizim;
Göğsümüzde ateş bizim!
El ele olduğumuz o gün
gülmek bizim...
Dün bizim, yarın bizim;
Yana yana sevmek bizim!
Hasrete vurduğumuz göz göz
yürek bizim...

Süsledim gelin misali gençliğimi,
Sandığıma kaldırdım!
Sensiz geçen yılları sildirdim,
Sana yeni zaman aldırdım!
Sen aydınlığa, ben sana hasret...
Gel, eritir demirleri bendeki ateş!

Gün bizim, güneş bizim;
Göğsümüzde ateş bizim!
El ele olduğumuz o gün gülmek bizim...
Dün bizim, yarın bizim;
Yana yana sevmek bizim...
Hasrete vurduğumuz göz göz yürek bizim!..

Aysel Gürel

27 Nisan 2010 Salı

21 Nisan 2010 Çarşamba

Kubbe


Ulu Cami
17 Nisan 2010
Bursa

6 Nisan 2010 Salı

Yıldızın Yalnızlığına Vekil


Hayat neden şekil yapıyor?
Rüzgârında sesin, bulutuyla yüzün
Yıldızın yalnızlığına vekil yapıyor beni...
Hayat neden şekil yapıyor!

Diyorlar ki; çözer hekim!
Ben yaremi bilirim, yarem seni bilir...
Böyle derde hekim de kim?
Böyle derde neyler hekim!

Sarılasın diye bekliyorum; açtım kollarımı.
Anlamak için soruyorum: Bana mutluluk yasak mı?

Anladım, acım ilacım olmuş, eyvah!
Kötü talihim, eyvah!
Arada bir şevkatine muhtacım...
Şimdi belki mutlusundur diye ödüm kopuyor, eyvah!
Bana acı acı hatıran lâzım!..

Hayat neden şekil yapıyor?
"Hadi ordan, çekil!" yapıyor!
Çoğu zaman vekil yapıyor...
Hayat neden şekil yapıyor?..




27 Mart 2010 Cumartesi

Bir Şeyler Olması

Efsaneler, hayatın çok ağır aktığı topraklar üzerinde doğar hep. Hayatın doğumla ölüm arasındaki uzun bekleyiş gibi yaşandığı insanların bir şeyler olması için kıvrandıkları o durağanlık içinde hiçbir şey olmuyorsa yaratmak gerekir. Beklemekten bıkmış insanlar dört elle sarılırlar yaratılan efsaneye. Efsane büyüdükçe büyür, şiştikçe şişer, koca bir balon gibi havalara yükselir. Yükseldikçe gözden uzaklaşıp flulaşır... 68'in otuzuncu yıl etkinliklerine baktıkça düşünüyorum da kim bilir, belki de o balonları patlatmamak daha iyidir. O insanların hayatlarının yegane anlamını yok etmek fazla insafsızlıktır belki de...

Hasan Kaya Cemal
Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım




12 Mart 2010 Cuma

Ay Gızıl Güneş





Güle güle ay gızıl güneş
Ne göçehti görmeh batanda seni
Menim kimin gedri bilinmez birine benziyirsen
Umutsuz temaşenle sen
Birazdan batacaksan ve axşam olacak
Menim son axşamım bu şeherde
Gene ne anam alacak baş ucumda ağlayan
Ne de bir yar meni goynunda avudan, üreyimi yatıştıran
Bir de bir bilet almışam terminalin birinden
Sihtir ol get deyir mene bu sabahın köründe
Gedecem elimde eyreti bir bavol
Dar küçeler içinden
Bir heyalet kimin men
Gedecem dalımdan ne bir cüt gözyaşı
Ne de bir el sallayan
Yaptıxlarım olacak bekli de meni uğurlayan
Bir de işçi tulumum galacak yağlıcana bu kocaman şeherde
Alacağın aolsun seni İstanbul seni
Ne çıranı gördüm ışığında oturam
Ne de aşın isticak aj garnımı doyuram
De mene men kör olum sene men neynemişem
Seni senen xebersiz özüme yar elemiştem
Bu geçen illerde men gaddara naz elemişem
Emeyimle özümü sene nöker elemişem

Dağların karı olsam
Erisem sana dolsam
Alır mıydın koynuna
Donan bir yolcu olsam
Alır mıydın koynuna
Zemheride kış olsam

Yıllar var ırağında
Hasretinle yanarım
Senin için sinemde
Açmamış gül saklarım

Baharımsın yazımsın
Gül damlası sözümsün
Meni goyup gidersen
Üreğimde sızımsın

Seher serini hazer
Yürek derini hazer
Sen hazersin mavi yar
Sana değmesin nazar

O da yandırır meni
Bu da yandırır meni
Özümü suya atsam
Su da yandırır meni

Baharımsın yazımsın
Gül damlası sözümsün
Meni goyup gidersen
Ateşimsin közümsün



2 Mart 2010 Salı

Aynaya Bakmak


Sana güneş hep arkandan vurmuş;
Gölgen hep önde...
Geceler zaten kara!
Yüzünü görmek güneşe bakmak gibi zaten;
Ne zaman istesem, sen yakıyorsun...

Elin hep dudağında durmuş;
Sessiz bir ifade...
Geceler hep suskun!
Aynaya bakmak gibi senle konuşmak:
Ne zaman dinlesem, sen susuyorsun!
Ne zaman dinlesem, sen susuyorsun...

Yastığımda kalmış yüzün.
Biraz ayrılık, biraz hüzün...
Say, ne kadar zaman oldu!
Dokun, ellerin mi kör oldu!
Bak, bulamadım başka bir ten...
Gözlerin yakar mı yeniden?
Herkesi unutur da yüreğim;
Seni saklar birtanem...

Dördüz


Nisan 2009
Ankara

17 Şubat 2010 Çarşamba

Deli Kızın Türküsü

I

Sabahleyin

Karayı kaldırın, mavi koyun; umudumu yitirmedim!
Beni çağırın gülümserken uykunun bir yerinde.
Eliniz beyazken uzatın isterim.
Karayı kaldırın, sevgi koyun; umudumu yitirmedim!

Ben ışıklar, konfetler, bayramlar istemem.
Uzanmışım gölgeliğe bir başıma...
Şu uzaktan, tükenmez yalnızlıktan
İçten içe ürküyorum ama;
Böyle de iyiyim!

Siz dayanılmaz bir "günaydın"sınız;
Sabah sabah insanı ayağına getiren.
Hiç yoktan dünyayı, kendini sevdiren.
Siz çocuk ağızlı bir "günaydın"sınız...

Çocuk ağzınızla biraz daha durun!
Gittiğinizde güz gelmiş olacak...

Güz gelirken bir yanı kara sevdalarla,
Avcumda bu yavru kuş varken tedirgin
Sizde tutunacak, yaslanacak kollar...
Biraz daha durun, biraz daha
Karayı kaldırın, mavi koyun; umudumu götürmeyin!

Akşamüstü

Yollarda akşam dönüşü, yorgun argın.
Siz yoksunuz, şiir yazan ellerim yok!
Yarımla dışa dönmüşüm, yarım susken.
Çizginin üstündekiler yüz yüze...
Koca bir gün ne yapmışım, nasıl yaşamışım;
Haberim yok!..

Dokunup çekilen bir şarkı rüzgarla
Vakti yalanlıyor sıcak sıcak...
Sinema dönüşü, iş dönüşü yahut bahanesiz
Beyazın tam ortasında bekliyorum.
Ya gelmezseniz ne olacak!..

Maviyi kaldırın, kara koyun sırasıdır.
Bana yeni tutkular gerek, bıktım!
Bir solukta buz gibi yaşamak isterim.
Beni öldürürse bu umut öldürür!..

Gece türküsü

Alıp ayaklarımı yollardan şöyle rahat...
Tam kendimi bulacakken
Kim getirir sizi başucuma?
Kim kaldırır uzun uykunuzdan?..

Başlar gecenin oyunu, delice!
Dizlerime yükselir bir deniz...
Anıları, küçük yıldızlar gibi karanlıkta
Yanıma, yöreme indirirsiniz...

Ben ışıklar, konfetler, bayramlar istemem!
Uzak uzak gitmede fayda yok...
Şimdi bütün şehirler birbirine benzer.
Bir kendi kendime doyasıya...
Bu gece sussanız, dinlensem;
Ne gezer!

II

Şimdi insanların yalnız kolları var!
Ve ben delice bir şey istiyorum...
Şimdi insanların yalnız kolları var!
Ve ben başımı koyuyorum...

Tuttu, bir alacakaranlık bastı.
Bütün şehirler birbirine benzedi...
Saklı köşem bir daha aldattı ellerimi!
Ellerimde iki üç isim kaldı...

Adına yakılan mumlar İsa'nın,
Yana yana bitti, umutsuz...
İsa, resimleri kadar güzel değildi.
Biri kardeşliğimi aldı gitti!
Şimdi ben delice yaslanmak istiyorum!
Şimdi insanların yalnız kolları var...

III

Sana büyük caddelerin birinde rastlasam,
Elimi uzatsam, tutsam, götürsem...
Gözlerine baksam, gözlerine. konuşmasak...
Anlasan!..

Elimi uzatsam, tutamasam!
Olanca sevgimi, yalnızlığımı,
Düşünsem, hayır düşünmesem!
Senin hiç haberin olmasa...
Senin hiç haberin olmaz ki!
Başlar, biter kendi kendine o türkü!..

Yağmur yağar, akasyalar ıslanır.
Bulutlar uçuşur geceleyin.
Ben yağmura deli, buluta deli...
Bir büyük oyun yaşamak dediğin!
Beni ya sevmeli ya öldürmeli!..

Yitirmeli büyük yolların birinde, ne varsa...
Böcekler gibi başlamalı yeniden!
Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta!
Yan garipliğine, yürek yan!
Gitti giden!..

Gülten Akın


16 Şubat 2010 Salı

Kalp Kırığı

Durmuş bir kalp...
hala kırılabilir mi?

03032008

7 Şubat 2010 Pazar

Akıllı Gül

Gül güzel koktuğu için onu seversiniz. Yoksa gül, onu sevdiğiniz için güzel kokmaz. Gülün sevilmeyi başarmasının yolu, sevilmeyi istemesi değil, sevgiyi hak edecek güzellikte kokmayı istemesidir. (...) Gül, sevilmeyi isterse karşısındakini değiştirmeye çalışır. Oysa sevilmeyi hak edecek güzellikte kokmayı isterse kendini değiştirmeye ve geliştirmeye adanır. O güzel kokarsa herkes onu sever. Akıllı gül, burnu çürümüş böceği de dert etmez.

Ruhsal Zeka
Dr. Muhammed Bozdağ