29 Ocak 2009 Perşembe

İyi Seyirler

Artık her şey değişti...
Hiçbir şey eskisi gibi değil...
Sabah karşılaşmalarında gülen gözlerle "günaydın"lar... Akşam karşılaşmalarında günün yorgunluğuna rağmen yüzlerden eksik olmayan tebessümlü "iyi akşamlar"... Sabah kahvesi için buluşmalar...
Sokakta oynayan çocuklar... Çocukları oynarken endişelenmeyen anneler, babalar...
Pazar kahvaltıları... Birlikte oturulan akşam yemekleri...
Samimiyet, dostluk, güler yüzlü insanlar, sabır, saygı, hoş görü...
Her şey eskide kaldı...
Artık internetimiz var... Herkesin kendi hesap cüzdanı, kendi planları, kendi kariyeri var...
Herkesin bir kendisi var... Başka kimsesi yok... Başka kimse yok...

Her yanımız, duyguları hiç eden para... yalnızca para... ve onu kazanmak için duygusuzlaşan insanlar... Bir yerlerde kaybolduk... İnsan olma sevincimiz yok oldu... Alındı elimizden... Belki de biz verdik... vazgeçtik...
Hırsımız gözümüzü kör etti. Göremez olduk hiç kimseyi...
Böyle yaşıyoruz artık... Tahammülsüz... Etrafımızdakilere sinirli... Hayata öfkeli...
Yalnız... yapayalnız...
Böyle gelmedik; ama böyle gidiyoruz... Bir şeyler yanlış gidiyor... Buna bir dur demek gerek...

İşte bu yüzden vazgeçmiyoruz... Vazgeçmeyeceğiz... Unutmamak... unutturmamak için...

"Perde!"

Lemi Bilgin
Devlet Tiyatroları Genel Müdürü


26 Ocak 2009 Pazartesi

Başarılı Çocuklar

Başarılı çocuklardık önceden. Leb demeden leblebiyi anlar, tek okumayla konuyu kavrardık. Sınavdan bir gün önce çalışmaya başlar, en yüksek notları alırdık. Dersten geçme kaygısı bilmez, ortalamamız yüksek olsun diye çalışırdık...

Şimdilerde dersten geçebilmek için tüm telaşlarımız, çabalarımız. Aynı dersten tekrar kalmamak için. Mezun olabilmek için. Başladığımız işi bitirebilmek için...

Dersler mi zorlaştı git gide, biz mi aptallaştık?
Önceden başarılı çocuklardık...

Selcan
26/01/2009
Ankara

24 Ocak 2009 Cumartesi

Uğurlar Olsun



Bir pazar sabahıydı, Ankara kar altında...
Zemheri ayazıydı, yaz güneşi koynunda...
Ucuz can pazarıydı, kalemim düştü kana...
Zalımlar pusudaydı, bedenim paramparça!
Ucuz can pazarıydı, kalemim düştü kana!..

Uğurlar olsun, uğurlar olsun...
Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun...
Bir keskin kalem, bir kırık gözlük!
Yürekli yiğitlere hatıran olsun...

Çevirdim anahtarı apansız bir ölüme,
Şarapnel parçaları saplandı ciğerime,
Ucuz can pazarıydı, kan doldu gözlerime...
İsimsiz korkuları katmadım yüreğime!
Bembeyaz doğruları yaşadım ölümüne!..

Uğurlar olsun, uğurlar olsun.
Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun..
Bir keskin kalem, bir kırık gözlük,
Yürekli yiğitlere hatıran olsun!..

21 Ocak 2009 Çarşamba

Nereye Gidiyorsun?

Çocuk...
Sil yüzünden tüm yalanlarını bu şehrin.
Topla kalbini cadde cadde, sokak sokak...
Kazı ayak izlerini birer birer gri kaldırımlarından...
Bakma yüzlerine hiç...
Görme onları...
Çocuk bu kez ağlama...
Bu kez git.


Gölgeni, ismini sil yavaş yavaş...
Giderken bu kentten, tükür yüzüne yalnızlığının...
Kalbini, kendini sök yavaş yavaş...
Giderken bu kentten sakın ağlama, sus...

Unut!
Ne yaptı sana!
Unut!
Ne söyledi!
Unut!
Ne varsa vazgeçtiğin...

Yüzünde korkularla...
İçinde çığlıklarla...
Kalbinde simsiyahlar...
Nereye gidiyorsun?

Hep bu şarkılarla...
Kıymetsiz dualarla...
Utanmaz bir yağmurla...
Nereye gidiyorsun?

Yolları, duvarları geç yavaş yavaş...
Giderken bu kentten, bir piç gibi bırak yalnızlığını...
Ve o siyah saçlarını kes yavaş yavaş...
Giderken, terk ederken savur yüzüne yalnızlığının...

Ve unut ne yaptı sana!
Unut, neler anlattı!
Unut, ne varsa vazgeçtiğin!

Yüzünde korkularla...
İçinde çığlıklarla...
Kalbinde simsiyahlar...
Nereye gidiyorsun?

Hep bu şarkılarla...
Kıymetsiz dualarla...
Utanmaz bir yağmurla...
Nereye gidiyorsun?

Yüzünde korkularla...
İçinde çığlıklarla...
Kalbinde simsiyahlar...
Nereye gidiyorsun?

Bu sahte baharlarla,
Kıymetsiz dualarla...
Utanmaz bir yağmurla...
Yine mi gidiyorsun?

Çocuk...
Her vedanın ardında bir bekleyeni vardır kimsenin bilmediği...
Ve her gözyaşının altında bir dua kimsenin duymadığı...
Çevir gökyüzüne başını...
Bakma arkana!
Daha sert basa basa, daha güçlü!
Anlat bu kara şehrin yollarına ak adımlarınla!
Gitmek yenilmek değil, kazanmak da!
Gitmek gitmektir işte...
Hepsi bu.

Cem Adrian



19 Ocak 2009 Pazartesi

Fotoğraftaki Çocuk


"Herkes gibi bir çocuktu o da. Aynen bizler gibi, çocuk olarak çıktı yola. İçinde görünmek, duyulmak, sevilmek arzusuyla… Bir amca gelmişti bir gün fotoğraflar çekmeye. Çocuk hep büyük gözükmek isterdi fotoğraflarda. Öne çıkar, kollarını açar, var olduğunun kanıtını kayda geçirmek isterdi sanki. O kollar çoğu zaman başkalarını kollamak, kucaklamak, güven altına almak için vardı. Ama aynı zamanda, öylece açılmak için, hayatla dans etmek üzere oradaydılar.

Çocuk, kendi farklılığının farkındaydı. Hem keyfini çıkardığı hem de bu yüzden biraz utandığı bir farktı bu. Herkesle eşit olmaya, hak yememeye, adil davranmaya, vicdanın sesini dinlemeye yatkındı. Bunları giderek daha iyi yapacağından da emindi. Ne yaparsınız ki farklıydı işte! İstemese de, fotoğrafa damgasını vuracak kadar farklı…

Hayat onun önüne bir fotoğrafçı olarak çıkmıştı. Her adımda ne olduğunu, kim olduğunu tespit etmekten yorulmayan bir fotoğrafçı… Çocuk buna hazırdı. Gözündeki pırıltı, dudaklarındaki ince büzülme ile “Beni daha çok göreceksin” diyordu.

Ve hayat anları dondurup, birbirine ekleyerek işini yapmayı sürdürdü. Herkesi büyümeye teşvik etti. Ve herkes büyüyüp içindeki çocuğu öldürdü.

Ancak o çocuk, fotoğrafçının gözünün içine bakmıştı. Hayatın anlamını, kendi hücrelerinden gelen bir sezgiyle kavramıştı sanki. Hapsolan anlardan hiç kaçınmadı. Aksine, fotoğrafçıya meydan okudu. Herkesin hayat sandığının aslında ölüm olduğunu bildi. Her fotoğrafın bizi geçmiş yaptığının farkındaydı ama yaşamanın da nihayette o fotoğraflarda yer almaktan başka bir bir şey olmadığını anlamıştı.

Galiba bu nedenle onda hiç fotoğrafçı korkusu olmadı. Korkmadığı için de, büyüse de çocuk kaldı. Hayat onu istediği gibi büyütüp şekillendiremedi. Ölüm onu korkutup avucunun içine alamadı. Çocukluk onu korudu. Çocukluk ona ölümsüzlük getirdi. Ruhunu ve vicdanını temiz bıraktı.

İçindeki çocuğu çoktan öldürmüş olanlar, onun karşısında aciz hissettiler kendilerini. Yitirmiş oldukları vicdanın ve yüreğin acısını da ondan çıkarmak istediler.

Bugün onunla dolu bir gazete daha çıkarıyoruz. O çocuğu özlüyoruz. İçimizdeki çocuğa dokunmamızı sağlayan, bize yeniden hayat veren o çocuğu… Ölümün karşısında gülümseyerek durabilen o çocuğu… Bugün bizim de fotoğrafımız çekiliyor. Birimiz en öne geçmeye, bazımız kafasını yandan uzatmaya çalışıyor. Ama kimse fazla heveslenmesin... Çünkü her fotoğraf hâlâ O’nu çekiyor. Açılmış kolları, parıltılı gözleri ve büzülmüş dudaklarıyla...”

Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/news/472602.asp



17 Ocak 2009 Cumartesi

Sakin

Sakin sakin oturuyorum odamda. Çok az kişiyle görüşüyor, çok az konuşuyorum. Sessiz sedasızım, kendi halimdeyim... Kim biliyor içimdeki fırtınaları? Ne kadar çaresiz hissettiğimi kim biliyor? Hayatımın kontrolünü kaybettim, savruluyorum ordan oraya. Savrulurken çarptığım yerler canımı ne kadar yakıyor kim biliyor? İçimde herkese ve her şeye karşı bir öfke büyüdüğünü ve o öfkenin, patlamaya hazır beklerken ruhumda, beni nasıl çürüttüğünü kim biliyor?

Sakin sakin oturuyorum odamda. Sakin sakin göz yumuyorum çaresizliğimin, yalnızlığımın, başarısızlığımın, öfkemin beni çürütmesine...

Sakin sakin pes ediyorum, sakin sakin çekiliyorum oyundan usulca...

Kim biliyor?

17/01/2009
Ankara


Kırmızı, Masum, Narin...





Ah benim örselenmiş, incinmiş karanfilim...
Bir sessiz çığlık gibi,
Kırmızı, masum, narin...

Bu ürkek, bu al duruş...
Söyle neden bu vazgeçiş!
Ne oldu ümitlerine?
Bu ne keder, bu ne iç çekiş...

Sen ki özgürlük kadar güzelsin;
Sevgi kadar özgür...
O güzel başını uzat göklere;
Gül, güneşlere gül...

Kırılma, küsme sen; yine bir şiir yaz!..
Çok değil; inan az kaldı, az!
Bu kadar erken susma; biraz bekle...
Ağlama, ağlama; gül biraz...




Sizler Ki...

Sizler ki hayata çöllerinden girdiniz, sizler ki her yerde soğuk yüzlerle, kapalı yüreklerle, tıkalı kulaklarla karşılaştınız; hiç yanıp yakınmayın! Bir yürek size açılırken, bir kulak sizi dinlerken, bir bakış sizi süzerken duyulan sonsuz sevinci ancak siz bilirsiniz. Bir tek gün bütün kötü günleri siler. Geçmişte kalmış ama unutulmamış acılar, düşünceler, üzüntüler, umutsuzluklar bir ruhu sıradışı bir başka ruha yönelten bağlardır.

Vadideki Zambak
Honore De Balzac



15 Ocak 2009 Perşembe

Yüreğine Selam Söyle


Kirpiklerin kuş kanadı, konsa yürek dalıma..
Dudakların ah amanım, gelse ağzım feryadına..
Dudakların ah amanım, yetse ağzım figanına..

Düşüm sensin, ülkem de sen!
Yurtsuz kalırım sen gidersen...
Yüreğine selam söyle,
Almasa gel vur istersen!
Yüreğine selam söyle,
Sonra da gel vur istersen...

Dağlanır benim için dağlar,
Sular benim için çağlar,
Bulut benim için ağlar,
Yollar beni niçin bağlar?

Dağlanır benim için dağlar,
Sular benim için çağlar,
Rüzgar benim için ağlar,
Yollar beni niçin bağlar?

Dağ dedi ki suya: Yüreğinde su damıtmak bir başka sızı...
Sırf bu yüzden katılaşır dağ yüzü!
Aya katar da sever gündüzü...
Bir de salkım saçak bulutsa başında gökyüzü,
O zaman dalgınlığı dağılır gider.
Sular da kullanmaz ağzındaki çığlığı!
Deniz düşü mavi kalır damarlarında...
Ve bilir misin der su, hangim kanar;
Şehir bir ihanet boş böğrümde, nah işte oram kanar!

Kumruların dem çekmeye insin ağzım pınarına.
Öpüşlerim çadır açsın sol yanının dağ başına...

Düşüm sensin, ülkem de sen...
Yurtsuz kalırım sen gidersen!
Yüreğine selam söyle,
Almazsa gel vur istersen...
Yüreğine selam söyle,
Sonra da gel vur istersen!

Dağlanır benim için dağlar,
Sular benim için çağlar,
Bulut benim için ağlar,
Yollar beni niçin bağlar?

Dağlanır benim için dağlar,
Sular benim için çağlar,
Rüzgar benim için ağlar,
Yollar beni niçin bağlar?











14 Ocak 2009 Çarşamba

Aşk Bana Kalsın

Sen git aşk bana kalsın...

O gidecek ve sen bakacaksın. Kimse olmayacak yanında; acını yalnız yaşayacaksın. Aşkı tek kişilik yaşamanın mevsimidir şimdi. Bahar da olsa yaz da, kış hüküm sürecektir sende! Buz tutacaksın... Herkesin buram buram terlediği güneşli bir günde üşümenin ne demek olduğunu öğreneceksin...

Tüm renkler, dönüş tarihinin belli olmadığı bir yolculuğa çıkmıştır. Baktığın her şey ya gri ya siyahtır. Hayata dair hiçbir şey ilgi alanına girmez. Öylece bir köşede, sessizce, gözyaşlarını içine akıta akıta oturup durursun. Ne dostlarını görmek istersin ne de söylenecek tek sözü bile duymayı...

Neden ben?” diye bin kere soracaksın kendine. “Hak etmedim bunu!” diye düşüneceksin. Merak etme, her terk edilen hak etmediğini düşünmüştür! Hiçbir farkın yok onlardan; ama sen, terk edildiğini kabul etmiyorsun. “Neden gitti?” sorusu gelecek ardından. Bulduğun yanıtları beğenmeyip gidişine bir başka bahane arayacaksın. Hiçbir bahane gerçek nedeni anlatmayacak... Çünkü aslında başından beri gördüğün; ama bir türlü kabullenemediğin o gerçeği bir kez dile getirirsen, zaten buz tutmuş bedenin, parça parça dağılacak. Bunu bildiğin için bahanelerin arkasına saklanacaksın.

Sevmemiştir seni! Sevmişse de, senin onu sevdiğin kadar sevmemiştir!

Suçlayabilir misin onu? Sen sevdin diye sevmeli miydi seni? Şart mı bu? Değil elbette; ama gel de bunu yüreğine anlat! Anlatamayacaksın... Yürek bunu kabul etmez çünkü! Sen, “Seni benim kadar kimse sevemez!” diye sayıklarken ya da “Benim kıymetimi bilmedin!” diye suçlarken onu; o, senin ne halde olduğunu bilmeden, bilse bile umursamadan,”Her seçim bir vazgeçiştir ve her seçim bir başlangıçtır.” sözünü kanıtlarcasına yeni bir menzile doğru yol almaya başlamıştır bile...

Mehmet Coşkundeniz



13 Ocak 2009 Salı

Güçlü

İnsanlar ölüyor... Çocuklar... Kadınlar... Neye inandıkları, hangi dinden oldukları değil önemli olan! İnsanlar ölüyor!
Hepimiz seyrediyoruz...
Böyle bu dünya, bu düzen: güçlü güçsüzü ezer! Her durumda, her boyutta, her kişi için geçerli.
Ezilmeyim diyorsan, güçlü olacaksın! Silahınla, bombanla, askerinle değil; aklınla, başarınla, gelişmişliğinle, dostlarınla, düşmanlarınla...
Kendini acındırarak bir yere varamazsın, güçlü olacaksın!
Selcan

10 Ocak 2009 Cumartesi

Adın


Bir adın kalmalı,
Bir adın kalmalı geriye
;
Kırılmış şeylerin nihayetinde...
Ayrılık, ah ayrılık, kurşun kadar ağır!
Bir adın kalmalı geriye...

Sen say ki ve sen say ki hiç ağlamadın;
Ateşlere tutmadın yüreğini!
Sen say ki ve sen sanki geceleri koynuna almadın ihaneti!

Bir adın kalmalı, bir adın kalmalı geriye...
Ayrılık kurşun kadar ağır!
Beni affet, kaybetmek için erken...
Sevmek için çok geç
!..




1 Ocak 2009 Perşembe