24 Aralık 2007 Pazartesi

Ağlayacağım!

...Şimdi ağlayacağım. Ağlayarak uyuyacağım. Sabah uyandığımda ise hiçbir şey hatırlamadığım için gözlerimin şişliğine anlam vermeye çalışacağım.

Ve sen...her şeyden habersiz olacaksın...

Selcan


23 Aralık 2007 Pazar

Dolambaç


..ve sen.. ben.. kendi virajlarında.. bambaşka iki dünyada..

15.12.2007
Ankara

21 Aralık 2007 Cuma

O'na Bir Şans

... ama daha az acı çekmemi sağlıyorsa, daha huzurlu, daha mutlu hissediyorsam, bunun nesi kötü? Her cumartesi "ya ararsa" diye başlayan ve pazar akşamına kadar devam eden buhranlardan sonra biri karşıma çıkıp da "seninle vakit geçirmek hoşuma gidiyor" dediğinde başka ne yapabilirdim ki? Telefon numaramı verdiğim gecenin sabahında "günaydın" diye mesaj alıyorsam neden O'na bir şans vermeyim ki? Olursa olur, olmazsa kaybedecek neyim var? Alt tarafı, bir hayalkırıklığı daha!
Neyse, düşünme daha fazla. Ulaşmak isteyen ulaşıyor nasılsa. Mesaj atan istediği için atıyor, atmayan istemediği için atmıyor. Bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yok.
Görüştükten sonra seni bir daha aramayacağının bilincinde ol yeter!!

Selcan
18/12/07
Ankara

17 Aralık 2007 Pazartesi

Sevginin şerefi

Sevgiyi sevmeyi bilmeyene vermek, bir cömertlik değil; sevginin şerefine ihanettir!

Ruhsal Zeka
Dr. Muhammed Bozdağ

12 Aralık 2007 Çarşamba

İnsan!

Çocukluğun, sana kapının önünde doğan köpekleri sevmeyi öğretti. Onların aç kalışlarına, acı çekmelerine ağladın...
Çocukluğun sana, "Ben onları seviyorum, onun için ağlıyorum." dedirtti.
Kara perçemli, güzel çocuk! Bir gün gelecek, tanımadığın insanların ölümüne de ağlayacaksın. İşte o zaman, insan, adıyla sanıyla "insan" olacaksın!...

3 Aralık 2007 Pazartesi

Sen de..

Bak işte değiştin!
Seni de kandırdılar...

20 Kasım 2007 Salı

Üstüme Basıp Geçme


Bıraksan da elimi,
Sevgim bana yeter.
Susarım öpüşüne,
Avunur da söylemem.
"Belki yalandır, oyundur." derim ya,
Yine de korku basar..

Yazık ki ağır ağır
Çökmüş yüreğine!
Nefret değil mi bu?
Yalan sevişmeler...
Sen değilsin sanki yarısı yatağımın!
Üşürüm, sarılsam bile...

İsyanım,
Yanışıma ölüm bile susuyor!
Ardına dönüp giden sen misin a kadın?
Gururum yere düşer,
Yeter ki bak yüzüme!
Üstüme basıp geçme,
Yar...


14 Kasım 2007 Çarşamba

İçimden gelen..

İçimden geldiği gibi davranıyor olsaydım,
ben ağlarken karşımda değil, yanımda oturuyor olurdun!

Selcan
14/11/07

12 Kasım 2007 Pazartesi

O anda

O anda, boynuna sarılıp geçen yıllar için özür dilemek istedim. Hıçkıra hıçkıra ağlarken elimi tut istedim. Konuşmayalım, bakışmayalım, sadece karşımda otur istedim. Neden bilmiyorum, inan bilmiyorum. Sadece...

Ben artık senin çocukluk aşkın değilim; peki sen hala beni seven sen misin?

Selcan
Ankara 12/11/07

10 Kasım 2007 Cumartesi

Affet bizi


Bizi affet Ata'm.. Yetişemedik, vatanın gözyaşını dindiremedik. Yalana, yalancıya, onursuza, üç kuruşluk çıkarlar uğruna şehitlerini satanlara yenildik.. Gücümüzü toplayamadık, toplanamadık, tepki gösteremedik..

Muhtaç olduğumuz kudret dağlarda akarken, bizi bölmeye çalışan güçlülerden medet umanlarla doldu bu güzel ülke..

Affet..

Selcan
Ankara,
10/11/2007



22 Ekim 2007 Pazartesi

Bir Halk Düşmanı


Bir kent... Ekonomisinde avunacağı tek şey, kurulu kaplıca tesisleri... Yerel yönetimin başındakiler, kaplıca yönetiminin de başında... Herkes halinden memnun, soru sormadan yaşayıp giderken...

Bir adam... Doktor... Yıllarca yurtdışında yaşadıktan sonra çok sevdiği vatanına dönmüş, vatanı için bir şeyler yapabilmenin mutluluğunda...
Gün gelir, bu kentteki bu adam, laboratuvara gönderdiği kaplıca suyu numunelerinin sonucunu da içeren bir mektup alır ve o andan itibaren herkesin düzeni bozulur. Zira gelen raporda, ekonominin temeli olan kaplıcaların mikrop yuvası olduğu, derhal kapatılıp temizlenmesi ve gelen suyun başka su yollarına aktarılarak kaplıcaya ulaştırılması gerektiği yazmaktadır. Böylesine önemli sonuçlara ulaşan doktor, insanların sağlıklarını koruyabilecek olmanın mutluluğu içinde, gazetede yayınlanmak üzere makaleler yazmaya koyulur.


Başka kendini “özgür” olarak nitelendiren basın, resmi sonuçları gördükten sonra tüm dayatmalara karşı koyarak haberi yayımlayacağının sözünü verir. Dahası, laboratuvar sonuçlarının ciddiyetini duyan küçük burjuva kesim de doktoru sonuna kadar destekleyeceğini söyler. En önemlisi ise, halkın kendisine destek olacağına, onların desteği olduktan sonra sırtının yere gelmeyeceğine inanır bizim doktor! Ancak, aynı zamanda kaplıca yönetim kurulu başkanı olan ağabeyinin tepkisiyle karşılaşmasıyla başlar sıkıntılar...

Ağabeyine göre kaplıca, insan sağlığını tehdit eden bir ortam değildir. Zaten olmuş olsa bile, o kaplıcayı doktorun dediği gibi yeniden düzenlemek en az iki yıl sürecektir. 2 yıl boyunca kapalı kalacak olan kaplıcanın vazgeçilen gelirinin yanısıra, tüm bu masraflar için de ek bir gelir kaynağı bulmak gerekir. Üretmeye alışık olmayan bu tür toplumlarda tabii ki akla ilk gelen kaynak vergidir. Yerel yönetimin de başında bulunan ağabeyi, vergi konusunu, halkı kardeşine karşı kışkırtarak onu yolundan caydırmada kullanır. Para kimdeyse güçlünün o olduğu ve güçlünün haklı sayıldığı bir düzende ağabeyine ve onu güçlendiren o sisteme karşı mücadele vermek ne zor bir seçimdir doktor için!Ailesi bile başta kararsızdır, henüz çok küçük olan çocukları için geri atmasının daha iyi olacağını düşünürler. Ancak doktor, ısrarla ne istediğini soran ailesine, “Oğullarım büyüyüp özgür insanlar olduğunda onların yüzüne bakabilmek istiyorum.” der. Bu da doktorun doğru bildiğini savunmada kararlılığını gösterir. Zaten haklıyı seçmedikten, doğru yolda ilerlemedikten sonra, geri kalanın ne önemli var?! Sonradan ikna olur ailesi, bir de baştan beri destekleyen Kaptan vardır yanında doktorun, bu zor yolda...

Peki ya medya, “özgür” basın nasıl olup da desteğini çeker, nasıl olur da misyonunu bu kadar çabuk unutur? Cevabı basit aslında: çünkü gazeteyi para babaları yönetir. Neyin haber olacağına onlar karar verir! Ayrıca doktorun savunduğunun aksine, insanlar sadece alıştığı, bildiği, anlayabildiği şeyler görmek ister medyada! Kimsenin yeni fikirlere ihtiyacı yoktur!!

Ya burjuva kesim, ya o arkasındaki “etkin çoğunluk”? onlar sadece küçük çıkarlar peşinde koşarlar. Başta, güçlüye başkaldırmak çok cazip bir “varoluş nedeni” iken, sonradan çıkarlarının zarar gördüğünü fark edip desteklerini çekerler. Öyle bir düzendir ki bu; çıkarlar hep iç içedir. Birine dokunursan diğerinin de canı yanar. Birini kurcalarsan hepsi irkilir!

Hadi onlar tamam, çıkarları uğruna doğruyu görmezden gelmeyi tercih ediyorlar; ama halkın –bu çürümüş temeller üzerine kurulu ülkenin bu halkının- doktoru dinlememesi, haklının değil güçlünün yanında yer alması çok çarpıcıdır! Ek vergi konacağını duyan halk, raporun içeriğini bile dinlemez artık. Ne kadar kötü şartlarda yaşadıklarının bilincinde olmayan, daha iyi hak ettiğini düşünemeyecek kadar dar fikirli olan halk, basın toplantısında bile konuşmasına izin vermez doktorun. Bilmeye, öğrenmeye, hatta dinlemeye bile tahammülleri yoktur! Böylece, desteğini alacağı etkin çoğunluğun da aslında hiçbir etkinliğinin olmadığını anlar artık doktor...

Çoğunluk her zaman haklıdır diye bas bas bağırsa da güçlüler, biz -hala doğruları için savaşan bir avuç onurlu insan- biliriz aslında dünyanın her yerinde çoğunlukta olan aptalların her zaman haklı olmadığını!! “Halkın kendi kendini yönetebildiğine inanmak isterdim.” der doktor sonunda. Üzülerek fark eder ki; galeyana gelip evini taşlayan o halkın çok azı gerçek taş atmıştır. İnsanlar, öfkelerinde, tepkilerinde bile göstermelik davranmaya başlamıştır; şiddetleri bile riyakardır!

Yine de gerçek dostlar, güçlü karşısında hala haklıyı savunabilen Kaptan Hoster gibi insanlar olduğunu bilmek, pes edeceği günü erteletir insana!

---

Oyun, “biraz daha canlı olsaydı keşke.” dedirten ilk yarısından sonra ikinci perdesiyle seyirciyi içine çekiveriyor. Ayrıca, oyuncuların çok hızlı konuştuğu kısımlarda izleyici tüm dikkatini sözcükleri anlamaya veriyor ve ne dendiğini anlamaya çaba sarf etmekten söylenenin bütünlüğünü kaçırıyor. Ancak bu tür sıkıntıların, oyunun prömiyerinin bir hafta önce yapıldığını da gözönünde bulundurarak, oyuncular oyuna ısındıkça zamanla aşılacağına inanıyorum.

“İnsanın kendi öz ülkesi için bir şeyler yapabilmesi ne güzel!” diyen bir insanın, çıkar çatışmaları sonucunda “halk düşmanı” ilan edilmesine kadar giden, günümüz sıkıntılarını da yansıtan güzel bir oyun Bir Halk Düşmanı.

Harcadığıız vakte değdiğini göreceksiniz!!

Selcan

Ankara
Ekim 2007

20 Ekim 2007 Cumartesi

Arkadaş kaybetmek

Bir arkadaşını kaybetmenin en kestirme yolu, ona aşık olmaktır...

O yüzden hayatında hep yer almasını istediğin birine sakın ola ki aşık olma!

Selcan
19/10/2007

17 Ekim 2007 Çarşamba

15 Ekim 2007 Pazartesi

Bensiz

Öldükten sonra dünyada kalanları görmüyoruzdur umarım...
Ardından hayatın, sanki hiç varolmamışsın gibi bir umarsızlıkla devam ettiğini görmek, sensiz de yaşanabileceğini görmek çok acı!!

Ne uğrunaydı peki o sıkıntılar? Geriye bir adım bile kalmayacaksa ne içindi?

Selcan
15/10/07

3 Ekim 2007 Çarşamba

1 Ekim 2007 Pazartesi

Eylül Geçmiş


Beni çoktan aştı bu acı;
Geçti gözümden bin resim.
Oturup düşünüyorum,
Darbelerin tozunu!

Yaşadım, diyorum ya ben sana!
Birikiyor umutlarım...
Kaldı tortuları,
En güzel anıların...

Eylül geçmiş kapımızdan;
Süpürmüş kalıntılarını ışıkların.
O güneş parlıyor hala;
Ay yine bizim!

23 Eylül 2007 Pazar

Kırgın

Derdinden verem olsam,
Tutuşsam kerem olsam...
Sürmem seni tenime;
Yarama merhem olsan!

Kurumuş yaprak olsam,
Bir çorak toprak olsam...
İçmem bir yudum senden;
Kerbela’da su olsan!



22 Eylül 2007 Cumartesi

Yeminler Bozdum.. Senin İçin!


İkimiz de acemi birer aşıktık o zamanlar...
Sen yollarda eski bir aşka ağlıyordun,
Bense kendimi usta sanıyordum bu işlerde!
Ve yağmur gibi akıp giden yıllardan
Geriye ne kaldığını bilmiyordum seni tanıyana kadar...
Ama farkındaydım yine de;
Ne zaman seninle olsam,
Tanıdık bir kuş cıvıltısıyla uyanırdım her sabah!
Şimdiyse kırılgan mektuplar yazıyorum;
Hangi adrese göndereceğimi bile bilmeden...
Malumun olsun ben sende ülkemi sevdim;
Hüzün dolu yağmurlarla taşan boynu bükük nehirleri...
Ben sende yolları sevdim;
Dallarına hiçbir kuşun konmaya bile yanaşmadığı ağaçlarla kaplı yolları!
İkimiz de acemi birer aşıktık aslında.
Ne yapacağımızı bilmeden serseri dolaşırdık yollarda.

Ben sende ülkemi sevdim;
Hüzün dolu yağmurları,
Mor kanatlı turnaları, yar...

Ben sende rüzgarı sevdim;
Alıp götüren yılları,
Saklı kalan umutları, yar...

Ne yeminler bozdum,
Geceler büyürken sensiz.
Ne yeminler bozdum,
Yıllar geçerken sitemsiz.
Ne yeminler bozdum,
Tarifi bile imkansız.
Senin için, ey karagül!

Ben sende yolları sevdim;
Yüreğinden gelip geçen
Sevda yüklü katarları, yar...

Ben sende seni sevdim;
Avuçlarken yüzümü,
Yahut dokunurken sessiz, yar...

18 Eylül 2007 Salı

Tutku

Benim direncim onun tutkusunu biledi...

Vadideki Zambak
Honoré De Balzac

17 Eylül 2007 Pazartesi

Del-Deş-ik


Kalenin dibinde taş ben olaydım...


12 Eylül 2007 Çarşamba

Sen De Gitme


Gitme :(

Gideceksen de vedalaşmadan gitme!

9 Eylül 2007 Pazar

Terslik bunun neresinde?


Bu işte bir terslik var ama ne?!


Ankara Kalesi'nden
Ağustos 2007

8 Eylül 2007 Cumartesi

Why

Why don't you
do something?!!


Proje 1.1


Just let me know you are OK..





Temmuz 2006
. . .

Güçsüzler

Güçlüler güçsüzleri incitemeyecek kadar güçsüz olunca, güçsüzler çekip gidecek kadar güçlü olmak zorundaydılar . . .

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği
Milan Kundera

Tek-er


Ağustos 2007
Ankara

Çakıltaşı

Ekmek yerine çakıltaşı atsaydım geçtiğim yollara...

Dönüşü bulabilir miydim acaba?

Selcan
Kış '06

Yolculuk Nereye?


Ankara
Ağustos '07

31 Ağustos 2007 Cuma

28 Ağustos 2007 Salı

Haksızlık!

Keşke sana kızabilseydim!

Keşke bana umut vermiş olsaydın, gülümsemiş olsaydın, selam vermiş olsaydın... O zaman sana kızardım, sinirlenirdim. Başıma gelen her kötü olaydan seni sorumlu tutar, seni suçlardım.

SEBEBİ OLMANA RAĞMEN SUÇLU OLMAMAN HAKSIZLIK!

08.08.01

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Maskeli Balo

Nesine göre ki kıymetin değeri?
Yüreğin çömelir, eğilir boynun;
Değeri biçilir, kenara atılır;
Kıymetin de çıkarı varsa çıkarı yerinde dilenir.
Her duada Tanrı bin nazarladı.
Ve bendim; her nazarda pay kapandım!
Zarlarım düşeşti.
Eşti madem bu matem,
Bedendi Tanrı her dem.
Bu deprem çökertti,
Onca yonca, bunca yıkıcı darbe, harbe motive etti.
Gözümün önüne serdi derdi.
Ferdi çıkarın önemi sardı.
Vardı her temelde tek emel.
Yalancı dostu aldı karayel ardına.
Ve herkes maske takmış, suratı sarkmış, yüzünü asmış.
Kaç da kurtul!
Babamın kahramanı şeytan,
Bulamacın içindeki tüm rhyme'lar isyanda.
Ve değerin değeri kalmamış,
Ve her yarışta çıkarın adımı önde!
Adımı koyarım, adımı saklarım derinde.
Adımız hangi kelime,
Anamız nerede, hangi cehennemde yanıyor?
Yanımız hep mi boştu?
Kanımız kardeş de oldu neyse.

Yanıma aldım kendimi,
Ve yürüdüm ince çizgisinde yolumun.
Ortalıkta görünen herkesin adı yabancı,
Herkes kendi maskesiyle dolaşır oldu yanıbaşımda,
Tanımaz oldum yüzleri ve keşkelerle avunur oldum!
Düşlerimde gördüğüm yüzüm benim mi düşünür oldum!
Onca maske gözümün içine bakıyor sorgularcasına,
Ve burası hep yabancı, hep yalancı doldu,
Çıkmak istiyorum artık dışarı,
Bırakın gideyim kendimi alıp!

Yaratan beni dünya arenasına soktuğunda tektim.
Her nefesi soluduğumda hep yektim!
Bu ücralarda ben beni mi kaybettim?
Ve düşman kelimesinin anlamını arkadaş sıfatını taşıyanlardan öğrendim!
İnsan, insanlığın hocası durumunda, eli maşalı.
Her gün başka derslerde, karşımda bambaşka bir hoca abide,
Her sınavda farklı notlar almanın piskolojisine adım attığımda sanırım ilk okuldaydım.
Yani çocuktum, yola çıkmış yeni yolcuydum!
Ben bu yolda çok mola verdim, muhabbete daldım, yolumu uzattım.
Çok sima tanıdım, ima aldım, yüzleri aklıma kazıdım.
Adı anıldığında “işte dostum” dedim, adım anıldığında “tanımam” dedi!
Taktı maskesini, yüzünü çevirdi.
Ve sildi kalıcı tüm izleri.
Geri getiremedi zaman eskide kalan anı defterimi.
Her sayfada düştü maskesi.
Şimdilerde gözümün içine bakan herkes çıkar peşinde!
Takma ifadeler ardına gizlenmiş tüm fesatlar!
Hesaplar egoist sevgilerinde saklı.
Rüyalarının sayılarını maskelerde gizlenmiş tüm yüz hatları.
Bir zaman selamladı bu adamı ve adamını bulamadı.

Yanıma aldım kendimi
Ve yürüdüm ince çizgisinde yolumun.
Ortalıkta görünen herkesin adı yabancı,
Herkes kendi maskesiyle dolaşır oldu yanıbaşımda,
Tanımaz oldum yüzleri ve keşkelerle avunur oldum!
Düşlerimde gördüğüm yüzüm benim mi düşünür oldum!
Onca maske gözümün içine bakıyor sorgularcasına!
Ve burası hep yabancı, hep yalancı doldu,
Çıkmak istiyorum artık dışarı,
Bırakın gideyim kendimi alıp!

Sago

24 Ağustos 2007 Cuma

Kanıt

Herkesten iyi bilirsiniz: Bir bakış, bir kelime aşkın kanıtıdır.
Aşkın en büyük özelliği kendi kendini ispat edebilmesidir.


Vadideki Zambak
Honore De Balzac

23 Ağustos 2007 Perşembe

Sevinç

Bugünlerde sevinebileceğim pek az şey varken dünkü sevincimi sonuna kadar yaşamak istiyorum.
Büyük ihtimalle bundan sonra sadece hayalkırıklığı olacak...

20/08/07

16 Ağustos 2007 Perşembe

Gidiyorum


Zaman, sadece birazcık zaman...
Geçici bu öfke, bu hırs, bu intikam...
Acılarımız tarih kadar eski;
Nefes alıp vermek misali olağan!


Zaman, sadece birazcık zaman...
Son bulduğu yerde, sevgiler bir tek an!
Böyle benzer izler etrafında
Alışkanlıklarımız bile sıradan!

Gidiyorum bütün aşklar yüreğimde,
Gidiyorum kokun hala üzerimde,
Sana korkular bıraktım; bir de yeni başlangıçlar!
Bir kendim, bir ben gidiyorum...

Zaman, sadece birazcık zaman...
Kızgınlığım yalnızlıktan korktuğumdan!
Bilirsin, karanlıktan da ürkerim çocuklar gibi;
Işıkları hep yakarım bu korkudan...

Gidiyorum, bütün aşklar yüreğimde,
Gidiyorum, kokun hala üzerimde,
Sana korkular bıraktım; bir de yeni başlangıçlar...
Bir kendim, bir ben gidiyorum!


12 Ağustos 2007 Pazar

Gün Bitti Bak !


Yaz '06
Ankara

Çirkin

... çirkin; ama bunun farkında değil ...

Annem ve Hayatın Anlamı
Psikoterapi Öyküleri
Irvin YALOM

Temmuz '07

Çay

Hatırına..

9 Ağustos 2007 Perşembe

Takdir-i İlahi!

Günlerdir evime göndermeye kıyamadıkları su sokaklara akıyor. Sıcaklıktan cayır cayır yanan kentimde sular göklere fışkırıyor!
Takdir-i İlahi!!

7/8/07
Susuz kent

31 Temmuz 2007 Salı

Değer

... beş para etmez adamsın sen! Eminim yüzüne bunu söylediğimde daha çok değer verirdin bana!...

07 '06

29 Temmuz 2007 Pazar

e-mail

Dear Lucia, I am still shocked. I cant even sleep well. I cannot explain how concerned I am about the future of Turkey. Economy is said to be the main reason why this government is considered successful but in the period they were in rule, no where in the world had economic crises. Economy goes well everywhere. Every country grows and Turkey is the one with the lowest rate. Still they think that Erdogan made it! Also, nobody talks about the deficit in current account. Due to low exchange rate and high interest rates, TL is over-valued and this has great impact in foreing trade deficit. Imports have increased so much that increases in exports are totally wiped away. Moreover, the stock market is considered an indicator of economic wellbeing. Our stockmarket index increases ok, but over 70% of the money in the stock market is owned by foreigners. This money will go as soon as any sign of less profit emerges. Then a great crise will be waiting for us. But, my people who are each an expert in economics, examined the data and decided that economy goes well!! Yeah, thats so bull shit!!

Anyway, about the PKK.. Yes, you are right. They are the ones I mentioned as "independent" depuities who have no party. In fact, they have a policitical party which wants to establish a Kurdish country. You know, there is a barrier in Turkey that no party can have seats in the assembly unless they have over 10% of overall votes. These PKK supporters cannot have seats because their party is voted only in that region and so they cannot have 10% of the votes. However, this election made it clear that this barrier is nonsense. There are over 20 of them and now they can even form a group in the assembly. They want Turkey to be divided into states. We all know that the next move is to make those states an independent countries. This is how people think democracy is. On TV, they ask people why they voted for AKP and some people say that they voted because they like the way Erdogan walks! And they expect me to believe that people in Turkey have chosen democracy in this election!!

You know? Erdogan's son didnt join the army which is compulsory for every Turkish male. He had a scholarship which is supposed to be given to people who have the desire to study but cannot afford it. And after coming back to Turkey, he bought a huge ship. People all know that. People know that while their son's dead body comes shot by the terrorists, the person whose walk is so impressive have his son in very expensive ships. And voted for him. I cannot understand it.

New deputies havent started working yet, but some AKP deputies started talking about changing the constitution. They want to get the main princibles out of the constitution so that they can change the way Turkey is administered. They think that secularism is demoded now, and we need to have a Islamic law. And having 46% of the votes, they think that people in Turkey also think so. And i cannot understand what will EU or USA will get if Turkey has Islamic Law. Why do they want so? Please help me understand why..

Dear Lucia, there are lots of issues to tell.. I dont know, maybe I am exagerating the situtation. Maybe they are right. I am so confused. People who were against AKP are now besides it. The economic rant made the Turks so servile. They are talking about the increasing GDP but they are aware of their decreasing purchasing power. Increasing GDP only helps to make the rich richer, the poor more poorer because it doensnt result from increasing investments.

Anyway, today we have one more Turkish soldier killed by the terrorists and I am afraid his family also voted for AKP knowing that government began ruling with almost no terrorism and ended with dead soldiers everyday. I cant say anything..

I hope your workings go well. Last week, the weather was so hot that i couldnt even go to work. And this week, we will start having water shortages. We will have water for 2 days and on the next two days there will be no water. Why? Because Ankara has run out of its water resources and the people in charge didnt do anything as a precaution. Guess from which party these people were elected! Anyway, i see myself as a person who critises everything, always complaining. But you see, nowadays, nothing is going well.. Hope your life is better..

Best wishes from Ankara,

Selcan

18 Temmuz 2007 Çarşamba

Cemresi Oluruz Yarınların


Külhani bir sevinç
Sarar ansızın yüreğimi.
Yeniden oluşturmak gibi
Gündüzü ya da geceyi.
Bir kıvılcım vardı önce,
Yarım kalmış bir hece.
Yağmurlu bir kent sonra.
Yorgun düşen git gide...

Ve sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi
Maskelerini kuşandı insanlar!

Rüzgara savruldu sesim,
Yarım kalmış bir şarkıdan.

Suskunluğu öğrendi insanlar!

Ve belki sen, belki ben...
Belki de biz ve onlar...
Kumdan kaleler kuran denize doğru.
Bakarsın çoğalırız yaşam denen bu oyunda;
Cemresi oluruz yarınların!

Aynadan bakan
yabancı yüzler örter üstümü.

Kurşuna dizilmiş bir şehir
olur düşlerim!

İki gözüm iki yağmur,
henüz aşkı tatmamış...

Oysa sen, belki ben,
bir suç ya da bir kusur...


Ve sanki tüm bunlar birer masal gibi,
Maskelerini kuşandı insanlar!

Rüzgara savruldu sesim,

Yarım kalmış bir sayfadan.

Suskunluğu öğrendi insanlar...


Ve belki sen, belki ben;
Belki de biz ve onlar.
Kumdan kaleler kuran denize doğru.
Bakarsın çoğalırız yaşam denen bu oyunda;
Cemresi oluruz yarınların!

Cemresi oluruz yarınların...


12 Temmuz 2007 Perşembe

Regret

...then i realized something: it should have been me!
in the Scrubs

6 Temmuz 2007 Cuma

Yanında..

...aşk, sevilen nesnenin yanında bulunmayı zorunlu kılıyordu...

Simyacı
Paulo Coelho

Yürü Yüreğim


Her yürek kayıp verir,
Ağır olur yenilgi.
Kabullenmek zor gelir,
Adı aşk, bu hatır değil ki!

Sevmedin, sevemedin.
Kabul etmek suçtu sanki!
Hep vermeden istedin,
Bu kalp benim; ödünç değil ki!

Bu kadar anla yeter.
Acı zamanla geçer.
Bilmiyorsan hiç değilse
Hasrete saygı göster.

Yürü yüreğim gidelim buralardan,
Aşk bizimle değil.
Sana buralarda bir şey olsa
Kimsenin umrunda değil!
Anıları, acıları bir araya topla;
Yak dağıt külleri.
Bize de güler bu hayat nasıl olsa;
Hiç umrumda değil!

21 Haziran 2007 Perşembe

Gecenin Öteki Yüzü


Gecenin öteki yüzünde
Ağlayacak gözyaşlarımız hep vardı.
Hayallerimiz ürkerdi sizlerden;
Mahçuptuk, sesimiz duyulmazdı...

Gecenin öteki yüzünde
Sorgulanan günahlarımız hep vardı.
Sevdiklerimiz kaçardı bizlerden;
Kaybedecek neyimiz kaldı!

Gecenin öteki yüzü bizim yüzümüz;
Umutlarımız suçsuz biçare!
Gecenin öteki yüzü bizim yüzümüz;
Köşelerimiz uçsuz, yapılarımız virane...

Gecenin öteki yüzünde
Saklanacak sırlarımız hep vardı!
Sessizliğimiz geçmezdi bizlerden;
Nedenlerimiz hiç sorulmazdı!

Gecenin öteki yüzünde
Söylenecek sözlerimiz hep vardı.
Susardık, korkardık sizlerden;
Susardık, hiçbir şey sormazdık!

Gecenin öteki yüzü bizim yüzümüz;
Umutlarımız suçsuz, biçare.
Gecenin öteki yüzü bizim yüzümüz;
Köşelerimiz uçsuz, yapılarımız virane.


Hayat Anlamı Projesi

"Biz aslında bir anlamı olmayan, evrene fırlatılmış olmanın verdiği rahatsızlıkla baş etmek zorunda olan, anlam arayan yaratıklarız," diye yazıyordum. Sonra nihilizmden kaçınmak için çifte göreve girişmek zorundayız, diye açıklıyorum. Önce, bir hayatı desteklemeye yetecek kadar sağlam olacak bir hayat anlamı projesi icat etmeli ya da keşfetmeliyiz. Sonra, icat etme eylemimizi unutmanın bir yolunu bulmalı ve kendimizi hayatın anlamı projesini icat ettiğimize değil keşfettiğimize -bağımsız bir "dışarda bir yerde" var olduğuna- ikna etmeliyiz.

Irvin Yalom
Annem ve Hayatın Anlamı

18 Haziran 2007 Pazartesi

Elimde Değil!

Olmamasının bir nedeni olduğunu bilsem de üzülmemek elimde değil. Çok istedim, uğruna çabaladım, umut ettim, dua ettim... Bütün bunların üstüne üzülmemek elimde değil. Bu tıpkı, derslerin bitmesine üzülmek gibi. Biteceğini biliyordum, en başından beri biliyordum. Bir gün biteceğini bilerek başladım. Ama bu üzülmemi engellemiyor işte. Her hafta görürken, artık hiç göremeyecek olduğum gerçeğini değiştirmiyor.


Başka türlü olamayacağını bilmek, içimi ferahlatmıyor!


Selcan


17 Haziran 2007 Pazar

İskele

Bir iskele, hayal kırıklığına uğramış bir köprüdür...

Flaubert'in Papağanı
Julian Barnes

15 Haziran 2007 Cuma

Never Again


Come all you outlaws and restless riders,
and gather round here all you outsiders.
Come fill your glasses and raise them high,
and let us drink and not be dry.

No more, no never again, no never again!
No more, no never again, no never again!
Nooo!

The dark is rising and the day keeps falling.
Our fire is burning and the wind keeps calling.
So fill your glasses and prepare to fight.
Let's all drink up and ride tonight!

No more, no never again, no never again!
No more, no never again, no never again!
No more, no never again, no never again!

Bu sefer...

Gücüm yok.. Çabalamayacağım bu sefer. Seni kaybetmeyi göze alacağım...

Değersiz olduğundan değil, hayır! Hala çok değerlisin benim için, hala çok istiyorum birlikte vakit geçirebilmeyi, hala sürekli aklımdasın... Ama...

Gücüm yok.. Çabalamayacağım bu sefer, çırpınmayacağım. Kendimi tüketmeyeceğim yapmak istediklerim uğruna..

Seni kaybetmeyi göze alacağım!

Selcan
06 '07

14 Haziran 2007 Perşembe

Söz Ver!

You light up another cigarette
And I pour the wine.
It’s four o’clock in the morning
And it’s starting to get light.
Now I’m right where I want to be,
Losing track of time.
But I wish that it was still last night!
You look like you’re in another world
But I can read your mind.
How can you be so far away
Lying by my side.
When I go away I’ll miss you,
And I will be thinking of you
Every night and day just...

Promise me you’ll wait for me
’cos I’ll be saving all my love for you!
And I will be home soon...
Promise me you’ll wait for me,
I need to know you feel the same way too!
And I’ll be home, I’ll be home soon...

Sabahın 4ünden akşamın 4üne.. Akşamdan sabaha, sabahtan akşama.. Habersiz geçen onca zamandan sonra, bu dayanılmaz başağrılarının da etkisi var belki, verilen sözlere inancım azalıyor..

"Beni bekleyeceğine söz ver.." İnsanın inanası geliyor, böyle bir şeyi söyleyenin bir gün döneceğine! "Beni bekleyeceğine söz ver, yakında evde olacağım.." Şarkı o kadar güzel ki; bir şans daha, bir şans daha veresi geliyor insanın karşısındakine..

Öyle çok isterdim ki, şu anda, tam şu anda zamanın durmasını. Sadece derin bir soluk alıp nerdeyim, ne yapıyorum, nereye gidiyorum diye ufacık bir an düşünecek kadar.. Şarkıda diyor ya, "hala son geceyi yaşıyor olmayı isterdim", senin gitmediğin benim bitmediğim o son geceyi..

Giden sen olduğuna göre, bekleyen benim bu hikayede. Dönecek misin bilmiyorum. Döndüğünde bulabilecek misin beni, onu da bilmiyorum. "Senin de aynı şekilde hissettiğini bilmeye ihtiyacım var"

Beni bekleyeceğine söz ver.. Sen döneceğine söz verebilseydin, ben de bekleyeceğime söz verirdim. Tutamama ihtimalinin yüksek olduğunu bile bile üstelik.. Artık söz vermeni istemiyorum, daha doğrusu artık verdiğin sözleri tutmadığını görmeye gücüm yok.

Harika bir şarkı, sözleriyle müziğiyle.. Hayal kurmayı unutacak kadar öğrenmiş olsa da hayatı, dinlerken insan ister istemez hayallere dalıyor bu şarkıda. Güzel hayaller, mutlu hayaller, içinde senin olduğun hayaller..

"Beni bekleyeceğine söz ver.." Gelen gün ne getirir bilinmez. Giden döneceğine söz verebiliyor mu ki, kalanın beklemesi için söz istiyor..
Verdiğin tüm sözleri unuttum. Sadece kendine iyi bakacağına söz ver bana.

Beni neresine yerleştireceğini bilemediğin yüreğine dikkat et..

Selcan
Mart '06
Ankara

Yapamadım

Öyle bir çıkmalıydım ki karşına;
"Sevmeyi beceremedim." diye üzülmek yerine
"Neden bu kadar geciktin?" demeliydin!

Yapamadım..

20.12.05
Ankara

13 Haziran 2007 Çarşamba

...


ÇiziYORUM - Ercan AKYOL
13.06.2007 - Milliyet

12 Haziran 2007 Salı

Yoksan Ya Evde


Aşkınla ne garip hallere düştüm!
Her şeyim tamam da bir sendin noksan
Yağmur yaş demeden yollara düştüm,
İçim ürperiyor ya evde yoksan!...

Elbisem gündelik, pabucum delik,
Haberin olsa da sobayı yaksan.
Yağmur iliğime geçti üstelik!
İçim ürperiyor ya evde yoksan!...

Sarhoşsan kapını çaldığım anda,
Fahişeler gibi açık saçıksan!
Bir de ufak rakı varsa masanda!
İçim ürperiyor ya evde yoksan!...

Bakkala gitmeme lüzum kalmasa,
Durumu anlardın takvime baksan!
Allah vere misafirin olmasa,
İçim ürperiyor ya evde yoksan!...

Kıvırcık marulun vardır inşallah;
Bir salata yapsan, bol limon sıksan,
Senin de iştahın iyi maşallah!
İçim ürperiyor ya evde yoksan!...

Sabahlara kadar içsek, sevişsek
Ne ben işe gitsem, ne sen ayıksan,
Derin bir uykunun dibine düşsek!
İçim ürperiyor ya evde yoksan!...

Ne kadar üşüdüm, nasıl acıktım!
İlk önce sıcacık banyoya soksan,
Sanırsın şu anda denizden çıktım,
İçim ürperiyor ya evde yoksan!...

Yanlış mı aklımda kalmış acaba!
Muhabbet sokağı numara doksan.
Boşa mı gidecek bu kadar çaba!
İçim ürperiyor ya evde yoksan!...

Ya yolu kaybettim, ya ben kayboldum!
Ne olur bir yerden karşıma çıksan!
Tepeden tırnağa sırsıklam oldum!
İçim ürperiyor ya evde yoksan!...

Cemal Safi

10 Haziran 2007 Pazar

Susadım..mı..

Susadım sanıyorum...

Büfeden su alıp içtikten sonra anlıyorum ki; o his susuzluk hissi değilmiş!!

Selcan
Yaz '01

9 Haziran 2007 Cumartesi

Mahmur Hayat

Hayat o kadar garip ki; sanki hiçbir şey olmamış gibi uyanıp gözlerinin mahmurluğuna anlam vermeye çalışıyor insan.
Sanki dün gece değil de aylar önce olmuş gibi, belirsiz bir hatıra, tüm olanlar..


Selcan
Ankara
Bahar '05

Yağmur

Yağmur altında kararmıştı bahçe..

Bitkilerin, çiçeklerin, ağaçların kararma umurunda mı? Suları kana kana içmenin tadını çıkarıyorlar, öç alıyorlar güneşten.

Deli gibi sevdikleri güneşten !

Mavi Karanlık
Vedat Türkali

8 Haziran 2007 Cuma

İnadına Yeşil!

AÜ Cebeci Kampüsü
Mayıs '07


Her şeye rağmen her bahar yeniden çiçeklenen ağaçların,
inadına yeşil, inadına güzel,
benden alamadığı ne?!

7 Haziran 2007 Perşembe

I'll Be Fine !


The past is so familiar
But that's why you couldn't stay
Too many ghosts, too many haunted dreams
Beside you were built to find your own way...
But after all these years, I thought we'd still hold on
But when I reach for you and search your eyes
I see you've already gone...

That's OK
I'll be fine
I've got myself, I'll heal in time
But when you leave just remember what we had...
There's more to life than just you
I may cry but I'll make it through
And I know that the sun will shine again
Though I may think of you now and then...

Can't do a thing with ashes
But throw them to the wind...
Though this heart may be in pieces now
You know I'll build it up again and
I'll come back stronger than I ever did before
Just don't turn around when you walk out that door...

That's OK
I'll be fine
I've got myself, I'll heal in time...
But when you leave just remember what we had...

There's more to life than just you
I may cry but I'll make it through
And even though our stories at the end
I still may think of you now and then...

2 Haziran 2007 Cumartesi

Ebedi Dönüş..

Bir eylemi yapmayı seçtiğinizde, o eylemi sonsuza dek tekrar tekrar yapmayı da kendi arzunuzla seçmiş oluyorsunuz. Bu, yapmadığınız bütün eylemler, ölüdoğan düşünceler, kaçındığınız tercihler için de geçerli. Ve yaşanmamış o yaşam, sonsuza dek içinizde kabaracak ve sonsuza dek yaşanmamış kalacak. Vicdanınızın dinlemediğiniz o sesi sonsuza dek haykıracak... Şimdi, bu fikirden nefret mi ediyorsunuz? Yoksa hoşunuza mı gidiyor?

O halde bu fikri sevecek şekilde yaşayın!!

Irvin D. Yalom
Nietzsche Ağladığında

Bela Sevdan

.

Akşam oldu şehrimde;
Penceremde kuşlar göründü.
Bir yaslı hayal gözlerimde,
Gözlerimi yaşlar bürüdü.

Çilem dolmuyor;
Giden dönmüyor;
Çalan olmuyor kapımı!

Ağlamaktan kurudu gözlerim.
Ağlıyorum; neydim, ne haldeyim!
Hatırlarsan bıraktığın yerdeyim.
Hala sevdalınım.
Bela sevdan var ya!


Nevermind !

i'm worse at what i do best
and for this gift i feel blessed!
i found it hard,
it was hard to find.
oh well, whatever

NEVERMIND!


28 Mayıs 2007 Pazartesi

Hava Su Toprak Ağaç

Çatalzeytin
Temmuz '06


"Burası"

Burayı reddeder, onunla mutlu değildir. Daha yukarılara çıkmak ister; ama oraya vardığında da aynı şekilde mutsuz olur; çünkü artık orası da “burası”dır. Aradığı, istediği şey çevresinde vardır; ama çevresinde olduğu için onu istemez. Her adımı hem fiziksel hem ruhsal bir efordur; çünkü amacının dışta ve uzakta olduğunu düşler...

Robert M. Pirsig
Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı

21 Mayıs 2007 Pazartesi

Aşkta telafi..

.
Bittiyse söyle,
Yok yere savaşmayalım.
Canın çekmiyorsa
Yılları boşuna harcamayalım.
Bittiyse söyle,
Sevgili rolü oynamayalım.
Aramız karalanmışsa
Aşkı boşuna kandırmayalım..

Yakmam resimlerini, odama ışık yaparım, emin ol!
Bu hayat biterken de aklımda hep sen olacaksın..

Zorlama gözyaşını, akmaz.
Mecburen üzüntü olmaz!
Bana bir borcun yok;
Aşkta telafi olmaz!

19 Mayıs 2007 Cumartesi

Ya bir yanılsamaysa hepsi..

Bir gün, her şeye sıfırdan başlamanın çok geç olduğu bir anda, hataları telafi etmenin mümkün olmadığı bir durumda hayatımı o ana kadar bir oyun içinde, bir yanlış içinde yaşadığımı fark etmekten çok korkuyorum.!
Ömrümün kalanını o zamana kadar yaptıklarım yüzünden pişmanlık duyarak geçirmekten korkuyorum!!

Selcan
Ankara
06/11/2006

11 Mayıs 2007 Cuma

Dursun Zaman


Her sabah doğan güneş,
Bir sabah doğmaz oldu.
Elleri ellerimden
Kayıp giden yıldız oldu.
Gülünce ışık saçan
O gözler yaşla doldu.
Ağlama, duymaz artık!
Bir varmış, bir yok oldu..
Giderken bıraktığı
Bütün renkler siyah oldu.
Üzülme, anla artık!
Belki de huzur buldu..

Dursun zaman, dursun diyorsun da
Oyun değil ki yaşamak!
Sen inanmasan da bir son var, anla.
Herkese inat!

Duysun seni, dönsün diyorsun da
Oyun değil ki yaşamak!
Yok bir çaren, anla.
Sakın uyanma, yıllara inat!


Sevgili-Arkadaş

Arkadaş ile sevgilinin farkı bu işte:

Sevgili, bir şeyi sırf sen "istiyorsun" diye yapar;
Arkadaş ise sırf "sen" istiyorsun diye yapmaz..

sellcann
11/05/2007
Ankara

9 Mayıs 2007 Çarşamba

Yaşam buydu artık..


Yaşam buydu artık. Yaşam bal gibi bilinip de bilmezliğe gelinenin peşinde, gerçekle düşün, hayatla ölümün arasına gerilmiş çok ince bir ipte yürümekti. O ipin üstünde yürürken, dengeyi bulmak ve cehenneme yuvarlanmamak için, içkiye, hayal gücüne ve kırık bir umuda sığınmaktı. Umudun verdiği güçle, Don Kişot gibi yeldeğirmenleriyle savaşa devam etmekti. Yeldeğirmenlerinin duyguları, yürekleri, beyinleri yoktu. Onlara saldıranlar, acımasızca yaralanmaya ve yenilmeye mahkumdular..


Ayşe Kulin
Foto Sabah Resimleri

30 Nisan 2007 Pazartesi

Yetiştik


EY VATAN, GÖZYAŞLARIN DİNSİN;
YETİŞTİK ÇÜNKÜ BİZ!

29 Nisan 2007 Pazar

Aşk'ın Gücü


... Çünkü Aşk, ne çöl gibi devinimsiz durmaktan, ne rüzgar gibi dünyayı dolaşmaktan, ne de güneş gibi her şeyi uzaktan görmekten ibarettir. Aşk, Evrenin Ruhu'nu değiştiren ve geliştiren güçtür. İlk kez onun içine girdiğim zaman, onun kusursuz olduğunu sandım. Ama daha sonra onun, yaratılmış olan her şeyin yansıması olduğunu, onun da savaşları ve tutkuları olduğunu gördüm. Evrenin Ruhu'nu bizler besliyoruz ve üzerinde yaşadığımız dünya, bizim daha iyi ya da daha kötü olmamıza göre daha iyi ya da daha kötü olacaktır. Aşk'ın gücü işte burada işe karışır; çünkü sevdiğimiz zaman, olduğumuzdan daha iyi olmak isteriz her zaman ...

Paulo Coelho
Simyacı

23 Nisan 2007 Pazartesi

Nasıl Büyük Adam Olucam?

.
Görmezdim, önümü görmezdim; okudum, yıllarca hep okudum.
Okumaktan boynumu büktüm, yoruldum.
Bilmezdim, adımı bilmezdim; aradım, her şehirde aradım.
Koştum, dere tepe aştım, dolaştım.

Kimin uğruna, ne uğruna?

Herkes köşesini kapmış, iyi ama, ben nasıl büyük adam olucam?
Bir tek seni bana çok gördü dünya:(
İyiler bu savaşı kaybetmiş, peki ben nasıl büyük adam olucam?
Kötü olmak seni geri getirir mi acaba?!

Sevmezdim, okulu sevmezdim; okudum, yıllarca hep okudum.
Okumaktan boynumu büktüm, yoruldum.
Bilmezdim, oyunu bilmezdim; denedim, her şekilde denedim.
Denemekle olmadı, zaten yenildim:(

Kimin uğruna, ne uğruna?

Herkes köşesini kapmış iyi; ama ben nasıl büyük adam olucam?
Bir tek seni bana çok gördü dünya!
İyiler bu savaşı kaybetmiş; peki ben nasıl büyük adam olucam?
Kötü olmak seni geri getirir mi acaba?

Ben nası büyük adam olucam?

21 Nisan 2007 Cumartesi

Vakit Tamam

İçten paylaşımları ve bu harika çalışma için
Ümit'e
teşekkürler.

19 Nisan 2007 Perşembe

Son yemek


Daha bu sabah, biriyle vakit geçirirken onu bir daha göremeyeceğinin farkında olmamanın nasıl bir şey olduğunu düşünüyordum. Şimdi öğrendim!

Bunun birlikte yediğimiz son yemek olduğunu bilsem daha farklı davranır mıydım acaba?
Ya sen? Bunun beni görebildiğin son gün olduğunu bilsen daha farklı davranır mıydın?

Her neyse.. Ya da senin tabirinle: boşver..

Selcan
19/04/07

7 Nisan 2007 Cumartesi

Sus-MA!

Susmak..

Pek çok sebebi olabilir bunun: söyleyecek sözü olmamak, çok istediği halde söyleyememek, söylemeye tenezzül etmemek..

Ama bence her susuşun temel bir anlamı var: susmak, yanlış anlaşılmayı göze almaktır. Yanlış anlaşılmayı göze almak ise karşındakini kırıyor olmayı göze almaktır. Buna razı olmaktır. Bunu umursamamaktır. Karşındakini kırmanın nihai sonucu ise onu kaybetmeyi göze almaktır.

Susmanın anlamı bu işte. Yine de susuyorsan, sen bilirsin!

6/4/07
Selcan

TKi

.
Seems tall, ha:)

6 Nisan 2007 Cuma

Who


- Who cares?

- i do!

April '07

5 Nisan 2007 Perşembe

Spoiled it all


How could you come up with an idea that i wish to talk to her?

How on earth could you come up with a feeling that i wanna know that you are talking to her?
And how could you think that i am ok when she knows i am talking to you, you are talking to me?

i dont know whether you're aware of it, but you've just spoiled it all!

Selcan
4/4/07

29 Mart 2007 Perşembe

Kategorize Etme!

.
Beni kategorize etme,
Benle oynama.
Yaftayı yapıştırıp
Bana isim koyma.
Karikatürleştirme beni.
İlahlaştırma.
Tabulaştırma, sakın tabulaştırma.

Ben seni öyle sevdim, öyle sevdim.
Ben seni öyle sevdim, böyle mi sevdim..

Matematiklaştirme beni; çarpma, bölme.
Toplama, çıkarma sakın, beni hesaplaştırma.
Mekanikleştirme beni, otomatiklaştirme.
Yarıştırma sakın, onla bunla karşılaştırma.

Ben seni öyle sevdim, öyle sevdim.
Ben seni öyle sevdim, böyle mi sevdim..

Sıkıştırıp tıkıştırma beni, depolaştırma.
Duygularım yok oldu, yüreğimi nasırlaştırma.
Beni demoralize etme, depolitize etme.
Her işten kaçar oldum, beni illegalize etme.

Ben seni öyle sevdim, öyle sevdim.
Ben seni öyle sevdim, böyle mi sevdim?!..

26 Mart 2007 Pazartesi

Einmal ist keinmal


Sadece tek bir hayat yaşadığımız için bu hayatı öncekilerle karşılaştıramaz veya kusurlarımızı gelecekteki hayatlarımızda gideremeyiz. Bu nedenle de ne istediğimizi bilemeyiz.

Tereza'yla olmak mı daha iyiydi, yalnız olmak mı?

Karşılaştırma fırsatı olmadığı için hangi kararın daha iyi olduğunu sınamanın bir yolu yok. Olaylar nasıl gelişirse öyle yaşıyoruz, önceden uyarılmaksızın, rolünü ezberlemeden sahneye çıkan bir tiyatro oyuncusu gibi. Yaşam öncesi ilk prova yaşamın ta kendisiyse, ne değeri olabilir yaşamın? Yaşamın hep bir taslak gibi olması da bundandır işte. Yok, "taslak" da tam anlatmıyor demek istediğimi; çünkü taslak bir şeyin ana çizgileriyle belirmesi demektir, bir resmin az çok ortaya çıkmasıdır. Yaşamımız dediğimiz taslaksa hiçbir şeyin taslağı değildir, bir resmin resme dönüşmeyecek ana çizgileridir.

"Einmal ist keinmal" diyor Thomas kendi kendine. Sadece bir kere olan şey, diyor Alman özdeyişi, hiç olmamış sayılır. Yaşanacak bir tek hayatımız varsa eğer, onu hiç yaşamamış da olabiliriz, fark etmez..

Milan Kundera
Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği

25 Mart 2007 Pazar

Yapma!

.Yapma, dokunma!
Kim dokunduysa sana, ona git.
Nerde unuttuysan beni, orda kal.
Ezdirmem kendimi sana!

"Yaptım; çünkü aşık oldum." deme;
Konuşma!
Ona öyle demezler buralarda.
Alem inansa sözüne, ben inanmam!

Beş para eder mi varlığın;
Ki yokluğun beni acıtsın?
Alem eğilsin önünde, ben eğilmem!

Yapma, dokunma!
Kim dokunduysa sana, ona git.
Nerde unuttuysan beni, orda kal.
Ezdirmem kendimi sana!

Sen öğrettin bana ağlamayı;
Başıma yastık basıp hıçkırmayı.
Alem affetse seni, ben affetmem!

Onlar gibi değilim ben.
Adam olmadı hala benden!
Adam kölen olsun senin, ben olmam!

Yapma, dokunma!
Kim dokunduysa sana, ona git.
Nerde unuttuysan beni, orda kal.
Ezdirmem kendimi sana!