Kendimi insanlara fazla açıp üzülme riskine girmek istemiyorum. Maç 1–0 olsun, benim olsun misali... Yarı sahadan çok fazla çıkıp kaleyi savunmasız bırakmaya gerek yok. Orta saha ağırlıklı, gol attıktan sonra defansa dönerek fırsat buldukça uzun paslarla ileriye çıkan; ama kaleyi hiç boş bırakmayan bir maç anlayışım var artık. Vaktimin çoğunu kendimle; yapmak istediklerimi yaparak, yapmak istemediklerimden uzak durarak geçiriyorum... Arada görüşmek isteyen arkadaşlar olursa onlarla görüşüp beklentileri artırmadan hemen kendime dönüyorum.
Hele bugünlerde 1-0’dan da geçtim, kale sahası içinde çift vuruş yapılırken tüm oyuncuların kale önüne dizilmesi gibi tamamen gol yememeye odaklı bir strateji izliyorum. 0-0'a razıyım; yeter ki gol yemeyim! Arkadaşlıklardan bile vazgeçebilirim beni üzme ihtimalleri varsa. Görüşmeyi bile kesebilirim. Tüm takım oyuncularımla savunmadayım. Gol atma hevesim yok, yemeyim yeter. Beraberlik bana yeter. Ne kazanç, ne kayıp! Ne mutluluk, ne acı! Var gücümle kalenin önüne dizildi savunmalarım, korkularım, sevinçlerim, üzüntülerim, yaralarım, acılarım... Tek hedef gol yememek! Her türlü yaklaşımı engelliyor, herkesi uzak tutuyor belki; ama bir gol daha yemeye gücüm yok. Maça devam etmek zorundayım, hayatıma devam etmek zorundayım. Bir gol daha yemeye, bir kez daha yanılmaya, bir kez daha hayal kırıklığı yaşamaya, bir kez daha aldatılmaya, bir kez daha sevip sevilmemeye gücüm yok...
Varsın, gol atmamış olayım. Varsın sevilmemiş olayım. Ben sevip üzülmedikten sonra önemli değil. Gol yememek bana yeter. 0–0 bana yeter bu maçta!
Selcan
01/04/2008
Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder