02/11/2012
Stüdyo Sahne
En sevdiğim sahne, Stüdyo Sahne'nin önündeyiz. Biletlerimizi gösterip henüz açılmamış olan salon kapısının önünde sıraya giriyoruz. Malum, bu sahnede biletler numarasız alınıyor. İzleyicilerin içeriye alınmasıyla birlikte bir koşturmaca, yer kapmaca telaşı sarıyor insanı:) Biz de gayri ihtiyari sıra oluşturuyoruz kapının önünde: önce gelen en güzel yeri kapacak sanki. Ancak görevlilerin şaşkın bakışları ve uyarılarıyla karşılaşıyoruz: Neden sıraya girdiniz? Koltuklar numarasız, geçişi kapatmayın lütfen, şöyle dağılın... "Aslında tam da bu yüzden sıraya girdik" demek geçiyor aklımdan ama neyse diyorum. Hala bir an önce içeri girip iyi bir yer kapma telaşındayım. Ve nispeten önlerde yer aldığımız sıra birden bire bir izdihama dönüşüyor, geride kalıyoruz, itişerek kakışarak içeri giriyoruz...
İçeri girer girmez ilk şoku yaşıyoruz. Koltuklar sahnenin tam ortasında! Daha önce izleyicilerin oturduğu platformun oyuncular tarafından çevirilerek sıradaki sahneye yöneltildiğini görmüştüm; ama bu farklı. Bu sefer izleyicinin bizzat kendisi döner koltuklarda oturuyor. Salonun dört bir tarafı sahne. Farklı dekorlara sahip. Oyun sırasında hangi dekorun ışığı yanarsa anlıyoruz ki sonraki sahne orada, biz de o tarafa dönüyoruz. Işığın oyuncuyu takip ettiği görülmüş şeydir de izleyicinin ışığın peşinde kendi etrafında dönüp durması hakikaten ilginç...
Oyun, biri deneyimli biri çaylak, iki kiralık katili anlatıyor. Öyle ki bunlar gündüz bir araba satıcında çalışıyorlar; aileleri, çocukları var; hepimiz gibi restoranlara gidip yemekler yiyorlar; arkadaşlarıyla eğleniyorlar; çocuklarının okullarıyla, evin alışverişiyle ilgileniyorlar... Sıradan insanların sıradan hayatlarını yaşıyorlar yani. Ancak gündüz geceye döndüğünde ortaya çıkardıkları başka yüzleriyle yaşadıkları ikincil bir hayatları daha var. Ki bu hayatta şiddet başrolde! Şiddet hafif kaldı aslında, adam katletme başrolde desek daha doğru!
Gündüz çocuklarıyla ilgilenen insanların gece olunca nasıl bir azılı katile dönüşebildiğini görmek ürkütücü aslında. Para uğruna, dostlarını dahi gözlerini kırpmadan öldürebilecek olduklarını bilmek dehşet verici... (Her ne kadar değerli gördükleri insanları öldürürken "öldürülürken biraz saygıyı hak ediyordu" deseler de ölen açısından yemek esnasında veya yemekten sonra öldürülmenin ne fark ettireceği bilinmez.) Hatta para vermeseler de olur; verilen işi yerine getirebilmek için yollarına çıkan, rahatsızlık veren, kendilerini korkutan başka insanları dahi katledebilirler mi? Bir kadını mesela, masum bir kadını?..
Peki bu kiralık katiller, ikincil hayatlarında tattıkları bu gücün, bir gün gelip de kendilerine döneceğini bilirler mi? Bugün, yaşlandığı için öldürülen, hatta bizzat kendi yetiştirdiği katiller tarafından öldürülen "usta katiller"in yerinde gün gelip de kendilerinin yer alacağını düşünmezler mi? Oyunun yönetmeni İlham Yazar'ın da ifade ettiği gibi "... durumu kanıksayacak ya da sınırlarını şaşıracak olurlarsa kırılıp yerlerini yeni piyonlara bırakacaklar. Ve biz, sabahları çocuklarıyla kahvaltı yapıp eşlerine gülümseyerek evden çıkan, hafta sonları komşularıyla piknik yapan adamlardan hangilerinin geceleri insan öldürerek para kazandığını asla bilemeyeceğiz. Çünkü şiddet Jerry, Tom ve diğerlerinin içinde; biz de şiddetin."
...
Oyun, genel olarak oldukça başarılı. Cüneyt Mete'nin (Tom) soğukkanlı, sert tavrı ile Jerry'yi canlandıran Özgür Öztürk'ün heyecanlı, hevesli, sabırsız tavrı oyundaki karakterleri güzel yansıtıyordu. Dansçı Yıldız Kaplan'ı (ki onun danslarına da hayran kaldığımı belirtmek isterim) saymazsak diğer tüm karakterleri canlandıran Ünsal Coşar şahane. Coşar, kah sert bir katil, kah romantik bir Elvis, kah bir korkak kah bir işadamı oldu oyun boyunca. Herbir rolünü o kadar iyi oynadı ki; bu kadar kısa sürede bu kadar farklı karakterlere bürünmesi, sanatında ne kadar başarılı olduğunu bir kez daha gösterdi izleyiciye.
Oyundaki dekorun özgünlüğünden bahsetmiştim; ancak müziklerden de bahsetmeden olmaz. Hikayelerle uyuşması, sahnelerdeki heyecanı, tedirginliği, coşkuyu, sıkıntıyı güzel yansıtması, müzik seçiminin başarısını gösteriyor. (Benim gibi sonradan çok dinleyesiniz gelirse müziklerin bir listesine buradan ulaşabilirsiniz:)
Silahların patladığı, insanların öldürüldüğü; ancak 'marazi bir mizah duygusunu da barındıran', oldukça ilginç bir oyun Jerry ve Tom. Dekoru, sunumu, oyunculukları ile "mutlaka izlenmeli" sınıfını fazlasıyla hak ediyor. Mutlaka izlenmeli...
Selcan
04/12/2012
Ankara
Selcan
04/12/2012
Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder