Bu iki kelime bıçak gibi…
Ne zaman duysam, burnumun direği sızlar…
Yere bakarım…
*
“Üç fidan…”
Ne çok anlamı var:
Bağımsızlık, özgürlük…
Emek, fabrikalar, tarlalar, işçiler, köylüler…
Baskı, zulüm, işkence, hücreler, dipçik, kelepçeler çelikten…
Darağacı, yağlı ilmik, idam sehpası…
Korkusuzluk, yiğitlik, yurtseverlik, memleket, vatan…
Gözyaşı, acı, ağıt, çığlık…
*
Ne çok şeyi çağrıştırıyor:
“Üç fidan…”
*
Ben yere bakarım…
Tüm anlamları yara yara, kenara ite ite, öne çıkıverir o duygu:
Devrimcinin yalnızlığı…
*
Bu millet kendisi için seve seve canını verenleri hep yalnız bıraktı…
41 yıl geçti aradan…
İdam sehpasına giderken
“Türkiye’nin bağımsızlığından başka
bir şey istemedim… Bundan dolayı da ölümden korkmuyorum… Ve asacaksanız,
ben kendimi 24 yaşında Türkiye’nin bağımsızlığına adadım” diyen üç fidanın asılmasının üzerinden…
Dön bak işte…
Neredesin a vatan?..
*
Başında çuval, emperyalizmin elinde beysbol sopası, yasak bayrak,
sakıncalı bayramlar, silinen TC, Pensilvanya, cemaat mahkemeleri, teslim
olmuş hukuk, elitlerin ihaneti, yamanmış medya, hücrelerde
yurtseverler…
Medrese üniversite, aşağılanmış sanat, türbanlı devlet, imamlı eğitim…
Paramparça yurt…
Babasına yazmıştı mektubunda Deniz Gezmiş:
“Baba… Sana müteşekkirim… Kemalist düşüncelerle büyüttün beni…”
41 yıl geçti aradan….
Mustafa Kemal’e hakaret edenlere, büstlerini parçalayıp resimlerini,
sözlerini silenlere ve onun kurduğu laik cumhuriyeti yıkanlara alkış
tutan bir millet…
*
“Üç fidan…”
Ne çok şey anlatır…
Ama en çok anlattığı şey; fidanların yalnızlığıdır…
Özür dileyerek bir idam sandalyesine sarılıp ağlayasım gelir…
Yere bakarım…
Bekir Coşkun
Cumhuriyet
http://www.ilk-kursun.com/haber/145161