"Herkes gibi bir çocuktu o da. Aynen bizler gibi, çocuk olarak çıktı yola. İçinde görünmek, duyulmak, sevilmek arzusuyla… Bir amca gelmişti bir gün fotoğraflar çekmeye. Çocuk hep büyük gözükmek isterdi fotoğraflarda. Öne çıkar, kollarını açar, var olduğunun kanıtını kayda geçirmek isterdi sanki. O kollar çoğu zaman başkalarını kollamak, kucaklamak, güven altına almak için vardı. Ama aynı zamanda, öylece açılmak için, hayatla dans etmek üzere oradaydılar.
Çocuk, kendi farklılığının farkındaydı. Hem keyfini çıkardığı hem de bu yüzden biraz utandığı bir farktı bu. Herkesle eşit olmaya, hak yememeye, adil davranmaya, vicdanın sesini dinlemeye yatkındı. Bunları giderek daha iyi yapacağından da emindi. Ne yaparsınız ki farklıydı işte! İstemese de, fotoğrafa damgasını vuracak kadar farklı…
Hayat onun önüne bir fotoğrafçı olarak çıkmıştı. Her adımda ne olduğunu, kim olduğunu tespit etmekten yorulmayan bir fotoğrafçı… Çocuk buna hazırdı. Gözündeki pırıltı, dudaklarındaki ince büzülme ile “Beni daha çok göreceksin” diyordu.
Ve hayat anları dondurup, birbirine ekleyerek işini yapmayı sürdürdü. Herkesi büyümeye teşvik etti. Ve herkes büyüyüp içindeki çocuğu öldürdü.
Ancak o çocuk, fotoğrafçının gözünün içine bakmıştı. Hayatın anlamını, kendi hücrelerinden gelen bir sezgiyle kavramıştı sanki. Hapsolan anlardan hiç kaçınmadı. Aksine, fotoğrafçıya meydan okudu. Herkesin hayat sandığının aslında ölüm olduğunu bildi. Her fotoğrafın bizi geçmiş yaptığının farkındaydı ama yaşamanın da nihayette o fotoğraflarda yer almaktan başka bir bir şey olmadığını anlamıştı.
Galiba bu nedenle onda hiç fotoğrafçı korkusu olmadı. Korkmadığı için de, büyüse de çocuk kaldı. Hayat onu istediği gibi büyütüp şekillendiremedi. Ölüm onu korkutup avucunun içine alamadı. Çocukluk onu korudu. Çocukluk ona ölümsüzlük getirdi. Ruhunu ve vicdanını temiz bıraktı.
İçindeki çocuğu çoktan öldürmüş olanlar, onun karşısında aciz hissettiler kendilerini. Yitirmiş oldukları vicdanın ve yüreğin acısını da ondan çıkarmak istediler.
Bugün onunla dolu bir gazete daha çıkarıyoruz. O çocuğu özlüyoruz. İçimizdeki çocuğa dokunmamızı sağlayan, bize yeniden hayat veren o çocuğu… Ölümün karşısında gülümseyerek durabilen o çocuğu… Bugün bizim de fotoğrafımız çekiliyor. Birimiz en öne geçmeye, bazımız kafasını yandan uzatmaya çalışıyor. Ama kimse fazla heveslenmesin... Çünkü her fotoğraf hâlâ O’nu çekiyor. Açılmış kolları, parıltılı gözleri ve büzülmüş dudaklarıyla...”
Çocuk, kendi farklılığının farkındaydı. Hem keyfini çıkardığı hem de bu yüzden biraz utandığı bir farktı bu. Herkesle eşit olmaya, hak yememeye, adil davranmaya, vicdanın sesini dinlemeye yatkındı. Bunları giderek daha iyi yapacağından da emindi. Ne yaparsınız ki farklıydı işte! İstemese de, fotoğrafa damgasını vuracak kadar farklı…
Hayat onun önüne bir fotoğrafçı olarak çıkmıştı. Her adımda ne olduğunu, kim olduğunu tespit etmekten yorulmayan bir fotoğrafçı… Çocuk buna hazırdı. Gözündeki pırıltı, dudaklarındaki ince büzülme ile “Beni daha çok göreceksin” diyordu.
Ve hayat anları dondurup, birbirine ekleyerek işini yapmayı sürdürdü. Herkesi büyümeye teşvik etti. Ve herkes büyüyüp içindeki çocuğu öldürdü.
Ancak o çocuk, fotoğrafçının gözünün içine bakmıştı. Hayatın anlamını, kendi hücrelerinden gelen bir sezgiyle kavramıştı sanki. Hapsolan anlardan hiç kaçınmadı. Aksine, fotoğrafçıya meydan okudu. Herkesin hayat sandığının aslında ölüm olduğunu bildi. Her fotoğrafın bizi geçmiş yaptığının farkındaydı ama yaşamanın da nihayette o fotoğraflarda yer almaktan başka bir bir şey olmadığını anlamıştı.
Galiba bu nedenle onda hiç fotoğrafçı korkusu olmadı. Korkmadığı için de, büyüse de çocuk kaldı. Hayat onu istediği gibi büyütüp şekillendiremedi. Ölüm onu korkutup avucunun içine alamadı. Çocukluk onu korudu. Çocukluk ona ölümsüzlük getirdi. Ruhunu ve vicdanını temiz bıraktı.
İçindeki çocuğu çoktan öldürmüş olanlar, onun karşısında aciz hissettiler kendilerini. Yitirmiş oldukları vicdanın ve yüreğin acısını da ondan çıkarmak istediler.
Bugün onunla dolu bir gazete daha çıkarıyoruz. O çocuğu özlüyoruz. İçimizdeki çocuğa dokunmamızı sağlayan, bize yeniden hayat veren o çocuğu… Ölümün karşısında gülümseyerek durabilen o çocuğu… Bugün bizim de fotoğrafımız çekiliyor. Birimiz en öne geçmeye, bazımız kafasını yandan uzatmaya çalışıyor. Ama kimse fazla heveslenmesin... Çünkü her fotoğraf hâlâ O’nu çekiyor. Açılmış kolları, parıltılı gözleri ve büzülmüş dudaklarıyla...”
Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/news/472602.asp
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder