Kadına karşı ayrımcılık ve aile içi şiddet..
Müzikal kabare üslubuyla işlenmektedir bu oyunda.
Herkesin dilinden düşürmediği şu namus nedir Allah aşkına? Tensel bir düzeye sıkıştırılmış, anlık bir dürtü ile kaybedilebilecek bir şey midir sadece? Yoksa yalan söylememekten kul hakkı yememeye, ihtiyacı olanlar yardım etmekten yaptığı yardımı kimsenin yüzüne
vurmamaya kadar hayatın her alanını kapsayan bir kavram mıdır?
Oyunumuz, namusun toplumda algılanışı çok güzel anlatıyor. Delikanlılar, bacılarının bir erkeğe sevdalanmasını, onunla görüşmesini sadece kahvede arkadaşlara madara olmamak için önemserler oyunda. Onlara göre namus, kahveye başı dik girebilmek için önemlidir. Bir baltaya sap olamamış, ailelerinin -sırf erkek doğdukları için- sürekli el üstünde tuttukları, işi gücü kahvede takılıp namus bekçiliği yapmak olan delikanlılar, mahallenin "namus grafiği" üzerinde tartışarak kimin bacısının namussuzluk (?) yaptığını karara bağlarlar. İşin en çarpıcı tarafı ise, namustan en çok dem vuranların en çapkınları olmasıdır. Mahallede namus bekçiliği yapan arkadaşları, delikanlılar arkalarını döner dönmez kız kardeşlerine sarkıntılık yapar.
Anne-babalar için namus, kızlarının beyaz gelinliğin beline kırmızı
kuşak bağlayarak evlenmeleri için önemlidir. Namusu bu kadar dar anlamda değerlendiren bir toplumda tutunabilmek için önemlidir. Belki de o toplumda, o değerlerle yetiştirildikleri için onlar da çocuklarını aynı şekilde yetiştirirler. Ancak bir şeylerin yanlış olduğunu fark eden çocukları olduğunda ne yapacağını bilemez, dayağa, cezaya, zorlamaya başvururlar. Özellikle de başkaldıran, kızlarıysa. Tabi, her şeyin erkek evlatların daha rahat yaşaması için tasarlanmış bu düzende, erkeklerin şikayetçi olacağı fazla bir şey yoktur. Onlar, ne yaparlarsa yapsınlar ailelerinin gözbebeğidirler. "Erkektir, yapar!" denir, ne yapsa hoş görülür, ne yapsa affedilir. Oysa kız evlatlar, ağzıyla kuş tutsa yaranamaz eve. Evin yemek, çamaşır, temizlik gibi işlerini yaparlar. Baba sözünden dışarı çıkmazlar, hatta evden bile dışarı çıkmazlar.
Arkadaş- larıyla vakit geçirmezler, okula gidemezler. Namus derdine, "yarı açık babaevi"nde evlenene kadar vakit doldururlar. Kızlarını sevmediği biriyle evlenmeye zorlamakla kalmaz, dayak yemesine, ezilmesine, hor görülmesine rağmen kocasından ayrılmasına izin vermezler. Her şeye rağmen ayrılmaya karar verip baba evine dönse bile içeri almaz, kocasına dönsün diye zorlarlar.
"Hayatta kalmayı öğretmedi hiç kimse!" diye yakınan kız, ya koca dayağına dönecek ya da kararında ısrar edip hayatta kalmayı kendi başına öğrenecektir. Tecavüze uğrayıp tecavüzcüsüyle -sırf adam hapse girmesin diye- evlendirilen ve hayatlarını aynı mutsuzlukta sürdüren arkadaşları gibi olmak istemiyorsa şehre gidip kendi düzenini kurmaktan başka çaresi yoktur.
Kendimizden de çok şey bulacağımız kızın şehir yolunda ve hayatta nasıl kalacağını bilemediği şehirde yaşadıklarını çarpıcı bir şekilde anlatıyor oyun. Toplum, genç bayanların, özellikle de dulların, kendi başlarına yaşamasına izin vermeye yanaşmaz. Kocalar da eşleri de bilir ne yazık ki; mahallede dul bir bayan olduğunda erkeklerin aklının karışacağını. İstemezler, kabul etmezler, yaşama şansı tanımazlar ömrü boyunca ezilmiş bu insanlara. Sonuçta onlara göre namus olan, gençkızlara göre kabusa dönüşür.
Bir şekilde şehire varmayı başaran kız, kendi başının çaresine
bakabileceği bir iş, kalacak tek oda bir ev ararken tecavüze uğrar. Birden basına yansır olay ve haberciler sıkıştırmaya başlar. Ancak, basının derdi kızcağıza yardım etmek ya da olayı tarafsızca kamuya duyurmak değil, magazin boyutuna taşıyarak reytinglerini artırmaktır. Basına getirdiği bu eleştiri de insanı, tavuk-yumurta çıkmazı gibi, insanlar mı magazin haberleri izlemek istiyor yoksa basın mı her şeyi magazin haberi gibi sunuyor diye düşünmeye zorluyor. Oyunda ayrıca, haberleri sunan spikerin ekranda görünen kısmında gayet şık gömlek ve ceket varken görünmeyen kısmında oldukça pespaye bir şort, ayaklarında terlikler olduğunu görüyoruz ki; bu, bütünü göremediğimiz durumlarda, basında gördüğümüz kadarıyla genellemeler yapmaktaki hata payımızı gözler önüne seriyor.
Basına yansıyan bu durum, polis karakolunda da hem acı hem komik olaylar doğurur. Polis, olayı
dinlemeden yargılara varmaya kalkar. Önyargılar, anlamadan dinlemeden karar vermeye kalkışmalar, işini yapmaya üşenmeler sebebiyle şikayetçi olan tarafı neredeyse suçlu ilan eder.
Oyunda, eleştirilerden nasibini alan başka bir sistem de sağlık sistemidir. Sağlık güvencesi olmayan hastaları içeri almayan hastane ekibi ile doğum sancısı çekerek dışarıda bekletilen kadınların arasındaki konuşmalar da insanı güldürürken düşündürüyor.
Oyunda, şimdiye kadar izlediğimiz Türk filmlerinden aşina olduğumuz gibi, kız sonunda geneleve düşer. Ancak şunu hemen vurgulamak isterim: aşina olduğumuz bir durum olsa da, oyun bunu öyle güzel
yaşatıyor ki; sonunu bildiğiniz halde "acaba şimdi ne olacak?" diye merakınız hiç dinmiyor. Burada bile ezilen, aşağılanan kadınların çilesi bitmez elbette. Parayı onlar "kazandıkları" halde, patron alır. Onlar çalışır, patronlar yer. Ayrıca, erkeklerin evde eşlerini döverek genelevdeki kadınlardan şefkat beklemesi de çok çarpıcı bir şekilde yansıtılıyor. Evlerinde, onlar için çırpınan, bir dediğini iki etmeyen eşleri beklerken erkeklerin, karşılığında çocuklarının rızıklarını vererek bu kadınlarla birlikte olmak istemesi, dünyanın bu düzeninde hep var olacak bir durumu vurguluyor.
Ve sonunda, baba evinin olduğu
mahallenin kahvesinde, namussuz namus bekçileri tarafından karar verilir: ağabeyi kızı öldürmek ve bu namusu temizlemek zorundadır! Eline silah tutuşturularak öz kardeşini öldürmesi için şehre yollanır delikanlı. Aslında, canıdır, kanıdır kardeşi; et-tırnak gibilerdir, ayrılamazlar. Ama işte, erkektir, gaza gelir kahvedeki arkadaşlarının sözleriyle. Namus, böyle öğretilmiştir ona, başka türlü olabileceğini düşünmez. Sormaz bile kardeşine neler olduğunu, silahı doğrultmadan önce. Bilmek ister mi başına neler geldiğini, başka bir düzende olsa çeker kurtarır mı kardeşini o bataktan, korur kollar mı, sahip çıkar mı bilinmez... Bir bakışla bile çabucak kirlenen namus, sandıktan çıkarılan bir silahla çok da çabuk temizleniverir. Emek harcamak gerekmez; çalışmak, yorulmak, kafa patlatmak gerekmez. Bir tetik çekmek kadar basittir; tetik çekilir, namus temizlenir...
...
Bol şarkılı, danslı bir oyun Anam Bacım Avradım. Çok güzel kurgulanmış, dekorundan giysilerine kadar çok güzel hazırlanmış. Oyuncuların sıcaklığı da sizi oyunun içine çekiveriyor ilk andan itibaren, birebir yaşıyorsunuz olayları.
Ayrıca, bu kadar neşeli bir oyunda bu kadar düşündürücü unsurun olması da oyunun başarısının başka bir göstergesi. Bu kadar başarılı bir eser ortaya koydukları için emeği geçen herkesi ayakta alkışlamak, sonra tekrar tekrar alkışlamak isteyeceksiniz.
.
Ben de bu oyunu izledim, o kadar güzel anlatmışsınız ki dokundurma yaptığı yerleri. Sizin de ellerinize düşünceleriniz sağlık. Oyunun bir diğer başarısı da oyun başlarken ki sahne idi. Başkahramanımız ölmüştür, yanında sadece genelevden bir arkadaşı vardır. Namus öyle bir tabudur ki cenazesi bile gömülmeye layık görülmüyor. Konuyu dinlemek her zaman olduğu gibi 3. kişi olan seyircilere düşüyor.
YanıtlaSil