Şimdi saat sensizliğin ertesi.
Yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın...
Avutulmuş çocuklar çoktan sustu!
Bir ben kaldım tenhasında gecenin;
Avutulmamış bir ben...
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim;
Ki bu yaşlar,
Utangaç boynunun kolyesi olsun!
Bu da benden sana
Ayrılığın hediyesi olsun...
Soytarılık etmeden güldürebilmek seni,
Ekmek çalmadan doyurabilmek...
Ve haksızlık etmeden doğan güneşe,
Bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
Mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun...
Şimdi iyi niyetlerimi bir bir yargılayıp asıyorum
Bu son olsun be!..
Bu son olsun!
Bu da benim sana
Ayrılırken mazeretim olsun!
Şimdi saat yokluğunun belası;
Sensiz gelen sabaha günaydın!
İşi-gücü olanlar çoktan gitti.
Bir ben kaldım voltasında sensizliğin;
Hiç uyumamış bir ben...
Şimdi dişlerimi sıkıp dudaklarıma kanamayı öğrettim;
Ki bu kızıl damlalar,
Körpe yanağında bir veda busesi olsun...
Bu da benden sana
Heba edilmiş bir aşkın
Son nefesi olsun...
Kafamı duvara vurmadan tanıyabilmek seni,
Beyninin içindekileri anlayabilmek...
Ve yitirmeden yüzündeki anlık tebessümü,
Bütün saatleri öylece durdurabilmek için
Çıldırasıya paraladım kendimi!..
Lanet olsun!
Artık sigarayı üç pakete çıkardım günde.
Olsun be!
Ne olacaksa olsun!
Bu da benim sana,
Ayrılırken şikayetim olsun...
Gözyaşım utangaç boynunun inciden kolyesi olsun;
Her damla, vefasız teninde bir veda busesi olsun...
İsterim sen de ben gibi yan ömrüne;
Hep ağla, hep ağla!
Bu benden son dua,
Bu benden ayrılık hediyesi olsun...
Yusuf Hayaloğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder