27 Aralık 2006 Çarşamba

Atatürk gelse..


VAKTİ-saati gelip çattı ve Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin yıldönümünde, işte ben yine "Ya Atatürk çıkıp gelse" yazımı yazıyorum:
Gazi, yanında silah arkadaşları, beyaz bir atın üzerinde Ahlatlıbel’den gözüktü, aşağıdaki Ankara’ya bakıp İsmet Paşa’ya sordu:
"Yanlışlıkla Meksiko City’e inmiş olmayalım Paşa, bu ne?.."
"Angara..."
"Şu dumandan ucu gözüken ne?.."
"Atakule..."
"Vatanı beton ile örtmüşler, kulenin ucu açıkta kalmış demek... Peki bu kendi etrafında dönüp duran efendi, oynamayı unutmuş Ankara seymeni midir?.."
"Hayır Gazi Hazretleri, o Başvekil Tayyip Bey..."
Gazi Başvekil’e dönerek:
"Söyle bakalım Başvekil, bu her taraftaki delikler ne, düşmanın top ateşine karşı müdafaa hattı mıdır?..."
"Altgeçit Atam..."
"Bu soba borusu nevinden havadakiler ne?.."
"Üstgeçit..."
"Peki, muasır medeniyet seviyesine geçit temin edilmiş midir?.."
"Hedef buyurduğunuz istikamette hayırlara vesile olacak şekilde ilerleme sağlanmış, şükürler olsun ki dış itibarımız son yetmiş yılın en yüksek noktasına yükselmiş, Allah’ın izni ile yabancı sermaye bilhassa bankacılık, turizm, sanayi, haberleşme, ulaşım, konut alanlarına akın etmişlerdir..."
Gazi, İsmet Paşa’ya eğilerek:
"Biz Büyük Taarruz’da akını püskürttük, demek ki dönüp öte yandan gelmişler..."
Ata, kırbacı ile işaret ederek:
"Şu cüz hocası kılıklının elindeki flama ne, Suudi Kralı da mı bizi karşılamaya gelmiştir?..."
"Hayır, o Büyükşehir Belediye Başkanı, elindeki de Ankara’nın amblemi Gazi Hasretleri..."
At binemedikleri için bir at arabasının içinde bekleyenleri göstererek sorar Gazi:
"Bunlar kim, hamamcı esnafı mı?..."
"Kabine üyeleri..."
"Mekteb-i Mülkiye’den midirler?.."
"Hayır Gazi Hazretleri, ekseriyet imam-hatip’ten..."
Gazi, kabine üyelerine "Memleketin durumu nedir?" diye sorduğunda, onlar hep bir ağızdan "Hamd olsun..." diye bağırırlar.
İsmet Paşa’nın kulağına eğilir Gazi:
"Hilafeti kaldırdık da laikliğe geçtik gibi aklımda yanlış kalmış demek ki..."

Bekir Coşkun
27 Aralık 2006, Hürriyet

24 Aralık 2006 Pazar

Kısmet?


Kazanmayı çok istediğim yerlerden biriydi. Yaparken keyif alacağımı düşündüğüm işlerden biri.. Dünden beri içimde büyüyen pişmanlığı, üzüntüyü, acıyı anlatmak zor. Orada tanıştığım insanlar, orda çalışan ve bize yardımcı olmak için haftasonu da gelenler, yani kazansaydım birlikte çalışacağım insanlar.. Hepsi o kadar sıcakkanlı, o kadar iyilerdi ki.. Sanırım beni asıl üzen o oldu. Zaten bir işim var, iyi kötü maaş alıyorum. Ama annem-babam yaşındaki insanlarla birlikte çalışmak yerine akranım insanlarla, benim gibi olan, beni anlayan insanlarla çalışmak çok daha farklı olurdu elbette. Kafamı taşlara vursam ne fayda! İyi geçmedi mülakat.. Daha iyi olmalıydım, daha çok çalışmalıydım. İki hafta boyunca bununla uğraştım, konuyla ilgili her şeyi takip ettim. Ama anasaya hukukundan, maliyeden, vergiden vs soracaklarını düşünemedim. AB uzman yardımcısı olsa bile nihayetinde Maliye Bakanlığı orası, maliye ile ilgili sorular geleceğini düşünmeliydim!

Hayatım hep böyle pişmanlıklarla mı geçecek? İnsanın yaşı büyüdükçe hataların ve pişmanlıkların boyutu da büyüyor galiba.. Geldiğim nokta: Aklı başında, iyi eğitim almış, görgülü, kültürlü, kaliteli insanların varlığından bihaberken, boş insanlarla harcadığı yıllar sonrasında yapmak istedikleri ile yapmak zorunda oldukları arasındaki uçurumu idrak etmiş ve çeyrek asırlık yaşına rağmen yaşamaya yeni başlamış gibi şaşkın bir Selcan..

Kısmet mi bütün bunlar, yoksa kendi başarısızlığımıza, beceriksizliğimize ya da yalnızlığımıza uydurduğumuz bir kılıf mı sadece?

Selcan
24/12/2006

8 Aralık 2006 Cuma

Sesime Ses


Ben 24 yaşında üniversite mezunu biriyim. Mezuniyetten beri hedefim kamu kurumlarında uzman yardımcısı olarak çalışmaktı. Bunun için öncelikle KPSS'den belli barajları tutturabilmek gerekiyor. Zira kurumlar kendi seçtikleri puan türlerinden barajlar belirleyerek sözgelimi "P54 puan türünden 85 ve yukarısında puan alanları" yazılı sınava kabul ediyorlar. Sonra ikinci aşama olan kurum sınavı gerçekleştiriliyor. Sözkonusu yazılı kurum sınavını da geçenler bu defa sözlü sınava alınıyor. İşte asıl sorun da burda başlıyor. Kamu personeli alımında torpili, kayırmayı engellemek için getirilen KPSS, sözlü aşamasına gelebilmek için basit bir formalite olmaktan öteye gidemiyor. Zira kurumlar kendi barajlarını belirlemekte serbestler. Kimi kurum KPSS'den 90 üzeri alanı sınava kabul ederken, kimileri de 70-75'e kadar indirebiliyor barajı. Ve 75 barajı olan bir kuruma 95 puanla başvurmanızın size hiçbir artısı olmuyor. Dahası, kurumun yaptığı sınavdan yüksek notlar almanızın da bir önemi yok. Sözlü sınav için genel kabul gören uygulama, açılan kadronun 4 katı kadar adayın yazılı sınav sonrasında mülakata alınmasıdır. Ancak bu konuda da kurumlar değişik uygulamalara gidebiliyorlar. Genel uygulama böyle olmasına rağmen, bazı kurumlar yazılı sınavlarında 70 alan herkesi sözlüye davet ediyor. Böyle durumlarda, ilginçtir, yazılı sınavı geçen en az 150 kişi oluyor! Özellikle KPSS barajının düşük tutulmasını, yazılı sınavın basit olmasını ve yazılıyı geçen (geçirilen) herkesin sözlüye alınmasını kararlaştırarak sözlü aşamaya istedikleri adayların katılmasını sağlayabiliyor, sözlü-mülakat sonucunda da o adayları kazandırabiliyorlar.


Benim KPSS puanlarım 80-95 arasında ve kurumların KPSS barajlarını geçerek sınavlarına girmeye hak kazanıyorum. ODTÜ'de yüksek şeref öğrencisi olmamı, KPDS'den A seviyesinde yabancı dil bilmemi de bir kenara bırakırsak kurumların yazılı sınavlarını geçecek kadar da bilgi birikimim var. Ayrıca ders dışında çeşitli aktivitelerle de kendimi geliştirmeye çalıştım. Etkili ve Güzel Konuşma kursundan fotoğrafçılık kursuna kadar çeşitli kurslara, seminerlere katıldım. Hem eğitim hem kültür hem de zeka bakımından her kuruma girebilecek kapasitedeyim. Ancak başta da bahsettiğim gibi 2005 Haziran'ından bu yana girdiğim sınavları hep sözlü aşamasında kaybettim. Ne kötü ki; bu tür uzmanlık, müfettişlik, kontrolörlük gibi kadrolara giriş sınavına bir standart getirilmediği, sözlülerin kaldırılmadığı sürece, sınav komisyonunda ya da hükümette tanıdığı olmayan insanların, tüm donanımlarına, yeteneklerine rağmen sınav kazanması mümkün değil. Bu konuda bana ve benim durumumda olanlara bir yol göstermenizi istiyorum. Yaptıklarımız bize sınav kazandırmasa, yüksek maaşlı işler getirmese de en azından kamuoyu oluşturabilmeli; haksızlıkların, torpilin olağan görülmesini engelleyebilmeliyiz. Bu durum gençler arasında öylesine kanıksanmış ki; aday kayırmaya son vermek için mücadele etmek yerine herkes kendini kayıracak adam bulma telaşına düşmüş durumda. Bunu durdurmanın elimizde olduğuna inanıyorum; ancak sesim başka seslerle birleşmediği sürece kuru gürültüde kaybolup gidiyor. Lütfen sesime ses katmama yardım edin.. Saygılarımla..

Selcan

08/12/2006
Ankara