27 Kasım 2008 Perşembe

Sevdalar Böyle Başlar

Önce dünyama sesin girdi özlemli, kısık
Bir mutluluk muştusu gibi ta uzaklardan...
Çok sonrası öptüğüm o gül dudaklarından
Önce sesindi cağıran beni gür ve aydınlık.

Önce küçük ellerin kondu avuçlarıma
Yolunu şaşırmış bir kuş gibi, ürkek...
Alıştım her şeyine, her yerine giderek
Saplandın iğnelerce parmak uçlarıma.

Önce bir akşamdı gelen seninle, dopdolu

İnanılmaz, doyulmaz, anlatılmaz, kanılmaz...
Bir akşamdı sevgiden, apaydınlık, bembeyaz
Bir akşamdı, alev alev istekli, duygulu...

Her şey gerçekti, öylesine güzel, yalansız.

Ağladım sensiz geçen ve geçecek günlere.
Sende ölümsüzlüğün çağrısını duydum önce
Sonra tutuşup, yandım ben, sevdalandım apansız.

Ümit Yaşar Oğuzcan



25 Kasım 2008 Salı

Saplantılı ODTÜ

Saplantılı bir aşk gibi... ODTÜ...
Hem aşık olup hem nefret etmek gibi. Nefret ettiğin insana aşık olmak, aşık olduğun insandan nefret etmek gibi...
"Yüzünü şeytan görsün!" dediğin insanın peşinden koşmak gibi...
Ne onunla ne onsuz yapabilmek gibi. Varlığından nefret edip yokluğuna dayanamamak gibi...
ODTÜ... Saplantılı bir aşk gibi...
13/11/2008

24 Kasım 2008 Pazartesi

Yanlış Hayat

Yanlış bir hayat yaşıyorum...

Ders çalışmaya başlayalı 20 seneyi geçti. Aralıksız! Şimdi de okuldan atılmamak için çırpınırcasına ders çalışmak, bu işyerinden kurtulmak için kendini paralarcasına sınavlara hazırlanmak... Geçen yıllar, büyüyen yaşlarla birlikte ders çalışmayı bıraktığında yapacak bir şeyin olmayacağı endişesi, işlevini yerine getiremeyen bir mide, türlü hastalıklar... Yaşadığım hayat doğru olsaydı, daha farklı olurdu anlattıklarım, değil mi?

Üstelik yapayalnızım...

Sevgilimin bana ayıracak iki dakikası bile yok. (Ne yani, tuvalete giderken mi arasın!! Sesimi duymak için yapacak daha iyi bir şeyinin olmamasını beklemekten daha komik olurdu doğrusu, çişinin gelmesini beklemek.) Annem önyargılarıyla meşgul, benim sıkıntılarımla uğraşacak durumda değil. Babamın hiç umrunda olmadım zaten. Arkadaşlar desen... Hani? Nerede?

Ama kim bilir, yalnız bir hayatın ortasında, yanlış yaşıyorumdur belki de...

Selcan


23 Kasım 2008 Pazar

Vurgun Saatlerim

Soner Arıca'nın bir şarkısı dilimde bugünlerde: Kusursuz Aşk... Ne diyordu? "Sen bana hep vurgun saatlerimde geldin! Ya da sen vurdun..."

Düşünüyorum... Sen de benden hep vurgun saatlerimde gittin! Ya da gidişin vurdu... En çok ihtiyaç duyduğum zamanlarda aramaz, aradığımda açmaz oldun! Ya da aramadığında, ben sana ulaşamadığımda ihtiyaç duydum en çok sana...

Sen ne yaşadın, bilmiyorum!..

Selcan

23.11.08
Ankara

Ne Haber?

Aç kalbini, ben geldim!
Sıkı sıkı tut, bırakma...
Zar zor yıktım duvarlarımı;
Kıymetini bil, uzatma!..

Bak, yaldızlarımı döktüm!
Açtım kapılarımı, gir içeri...
Gör parklarımı, bahçelerimi.
Anla! Ben büyük harflerden ürktüm...

Ben anlamam toptan tüfekten;
Ben anlamam taştan yürekten!
Anlamam akıntıya kürekten
Bunları boşver! Ne haber aşktan?

Gözlerinin arkasını,
Sözlerinin alt yazısını,
Kalp diline çevirdim çoktan.
Okudum öztürkçe acısını...

Bak, yaldızlarımı döktüm!
Açtım kapılarımı, gir içeri...
Gör parklarımı, bahçelerimi.
Anla! Ben büyük harflerden ürktüm...

Ben anlamam toptan tüfekten;
Ben anlamam taştan yürekten!
Anlamam akıntıya kürekten
Bunları boşver! Ne haber aşktan?



16 Kasım 2008 Pazar

Türkü Tadında

Hakkında anlatılanların ne kadarı doğru bilmiyorum.
Yaptığını söyledikleri şeylerin ne kadarını yaptın,
yaptıklarında ne kadar haklıydın...
Bilmiyorum...
Ben senin müziğini sevdim;
şarkılarını, türkülerini sevdim...
Her şeye rağmen üretmeye devam etmeni sevdim...
Oturduğu yerde, hiçbir şey üretmeden tüketenlerin arasında,
hiçbir fikri olmadan fikri olanlara karşı çıkanların arasında,
daha huzurlu günlere nasıl ulaşırız diye tartışamadan kavga çıkaranların arasında,
ezgilerini dinleyerek bunları yazdım,
yokluğunun 8.yılında...


Umarım türkü tadında geçiyordur orda zaman...

Selcan
16/11/2008



15 Kasım 2008 Cumartesi

Küçüğüm


Küçüğüm, daha çok küçüğüm...
Bu yüzden bütün hatalarım!
Öğünmem bu yüzden;
Bu yüzden kendimi
Özel, önemli zannetmem...

Küçüğüm, daha çok küçüğüm!
Bu yüzden bütün saçmalamam...
Yenilmem bu yüzden;
Bu yüzden hala kendime güvensizliğim...

Ne kadar az yol almışım,
Ne kadar az!
Yolun başındaymışım meğer...
Elimde yalandan, kocaman, rengarenk,
Geçici, oyuncak zaferler...

Küçüğüm, daha çok küçüğüm!
Bu yüzden bütün korkularım...
Gururum bu yüzden;
Bu yüzden çocuk gibi korunmasızlığım...

Küçüğüm, daha çok küçüğüm...
Bu yüzden sonsuz endişem!
Savunmam bu yüzden;
Bu yüzden bir küçük iz bırakmak için didinmem!..


11 Kasım 2008 Salı

"Siz" sevilmez, "sen" sevilir.

Bana konuşmamız boyunca ilk defa "Sen" diye hitap etmesi hoşuma gitmişti. Çünkü onu çok kısa bir süre içinde içime almaya başlamıştım. İçe almak, sevmeye başlamaktır.

"Siz" sevilmez, "sen" sevilir.



Cezmi Ersöz

Müsait Olduğumda Ararım Seni...
Hata Yaptıysam Aramızda Kalsın



10 Kasım 2008 Pazartesi

Nasıl?

Eskiden, yani biz küçükken, yani Atatürk'ü sevmemek moda değilken...okulda saygı duruşlarında gülesimiz gelirdi. Biri bir ses çıkarır, öğrenciler kıkırdaşır, öğretmenler hişşşşşttt der, içimizden "bitse de otursak yerimize" diye geçirirdik...

Oysa şimdi... Sirenlerin o çığlığında...ayakta...akan gözyaşlarımın yüzümden aşağı süzülüşünden ürperiyorum. Tutamıyorum kendimi artık; düşündükçe, anladıkça, özledikçe daha çok akıyor gözyaşları...

Düşman... Savaş... Direniş... Kurtuluş...

Mustafa Kemal... Mustafa Kemal artık nefes almıyor! O devirde yaşayanlar, O'nu görenler, tanıyanlar, O'nunla birlikte savaşanlar bu acıya nasıl dayanmışlar? Benim yüreğim 70 yıl sonrasında bu kadar sızlıyorken, onların yüreği nasıl taşımış bu acıyı?

Nasıl?


Selcan
10/11/2008
Ankara

6 Kasım 2008 Perşembe

İçinde Bir Sen


Bugün güneş doğmayacak, bugün sen çok öleceksin!
Biraz düşlerine eğil, orda bir şey bulacaksın.
Bugün unut mavileri, çiçeğe su verme, unut!
Biraz daha sen olursun, kalbindeki rengi büyüt...

Her aşk kendini yaşar, çaldığın kapı kapanır sonunda.
İçinde bir sen bulursun: büyümüş, anlamış, yorgun...

Ah aman aman küçüğüm, bu yol sana gidiyor.
Ah aman aman küçüğüm, bu yol sana gidiyor...

Senin küçük baharında, unuttuğun bir şeyler var;
Gelir geçer sokaklardan, sokaklara girer çıkar.
Mavi penceresinde gün, telaşlı rengârenk kuşlar;
Kanatlarında bir alev, düşlerine konar kalkar...

Her aşk kendini yaşar, çaldığın kapı kapanır sonunda.
İçinde bir sen bulursun: büyümüş, anlamış, yorgun...

Ah aman aman küçüğüm, bu yol sana gidiyor.
Ah aman aman küçüğüm, bu yol sana gidiyor...


5 Kasım 2008 Çarşamba

Rüya

Kulakları kızardı...
Yüzü de kızardığında
yüreğini açmış olacağız!..



Soruları Kendiniz Seçiyorsunuz

Girdiğiniz sözlü sınav-mülakatta karşınızdaki insanlar size böyle derse, soruları da kendiniz soracaksınız sanıyorsunuz. "Kendine bir soru sor ve cevapla" der gibi... Ama öyle değilmiş. Sorular hazırlanmış, mühürlü zarflara konmuş. Bir tarafta yabancı dil soruları, diğer tarafta alan bilgisi soruları. Kapalı zarflardan birini seçip bir nevi kaderinizi kendiniz belirliyorsunuz. Şimdiye kadar katıldığım mülakatlar içinde en makul yöntemdi. Ayrıca yazılı sınavda alakalı-alakasız her şeyden sormak yerine, doğrudan çalışma alanıyla ilgili konularla sınırlı tutması da olumluydu.
Çalışma Bakanlığı Avrupa Birliği Uzman Yardımcılığı sözlü sınavında çok kötü bir performans sergilesem de sınav yönteminde göze çarpan farklılıkları vurgulamak istedim. Kimin umrundaysa artık:)
5/11/2008
Ankara