29 Ekim 2008 Çarşamba

İyi ki doğdun Cumhuriyet!



Cumhuriyetin 85. yaşgününde, her şeyi cumhuriyetle zıt olan bir görüşün temsilcisinin ise 58. yaşgünü.
Bu kadar da ters olunmaz ki!


Çizgisiz Defter İnsanı

...Çizgili defterleri sevmem bu yüzden. Kendimi sınırlandırılmış hissettirir. Sanki o çizgilerin hizasında yazmak zorundaymışım gibi, hiçbir esnekliği yok, kişiselleştirme imkanı yok. Her şey önceden belli. Kareli defterler bir nebze daha iyi. Tüm sayfa baştan sonra kareli olduğu için neresine yazacağına dair kesin kurallar yok. İstediğin yerden başlayıp istediğin yerde bitirebilirsin. Atladığın satırlar da senin inisiyatifinde. Nasıl beğeniyorsan, gözüne nasıl güzel görünüyorsa ya da yazdığın şeyler neyi gerektiriyorsa öyle yazabilirsin. Genel çerçevesi belli sadece, sen istediğin gibi dolduruyorsun, kişiselleştiriyorsun içini.
Yine de benim en sevdiğim çizgisiz defterlerdir. Her sayfada her şeye sıfırdan başlar gibi, her yaprak çevirişinde içinde geçmiş sayfaların birikimi olduğu halde önünde bomboş bir sayfa var; tıpkı önyargısız, karamsarlıktan uzak, her şeyin yapılabilirliğini hissettiren bir gelecek gibi. Geçmişin deneyimleriyle doldurulacak bir gelecek gibi.. Ondan sonra istediğin gibi şekillendirirsin yeni sayfaları. Kareli defter gibi, satırları düz yazmanı da söylemez çizgisiz defter; istersen çapraz çapraz yazarsın, istersen zigzaglı yazarsın. İstediğin kadar yazar, istediğin kadar boş bırakırsın. Ayrıca kareli ya da çizgili defterlerdekinin aksine, birilerinin çizdiği çizgiler, kareler yüzünden senin yazdıklarını okumak zorlaşmaz çizgisiz defterde; onların çizgisi ile kendi yazın arasında koyuluk yarışı yapmak zorunda kalmazsın. Okuyanlar yalnız ve yalnız senin yazdıklarını görürler sayfada. Ne başkaları tarafından sınırlandırılmış satırlar, ne başkalarına göre şekillendirilmiş yazılar. İlgi dağıtan, okumayı zorlaştıran, okuyanı yoran başka hiçbir şey yoktur sayfada. Olabildiğine yazar, olabildiğine kişisel tercihler...
Hayatımızda yeterince çizgi var; yasaklar, kurallar, ayıplar... İşte bu yüzden sevgili dostlar, defterler çizgisiz olmalı en azından...

Selcan
Ankara
29.10.2008


25 Ekim 2008 Cumartesi

Sus!

Konuşma!
Paylaşma!
Düşünme!
Yazma!
Üretme!

Öyle işte, sorgulama fazla...

Konuşursan sustururlar,
Paylaşırsan engellerler,
Düşünürsen yargılarlar,
Yazarsan silerler,
Üretirsen kırarlar...

En iyisi, sus!
Sıra sana gelene kadar...

Selcan
251008

24 Ekim 2008 Cuma

Zaman Parıltısı


" Ne ağaçlar uzanmış mevsimlerimce,
Ne yıldızlar gerçek, aydınlığım kadar.
Aşkla kımıldayan küçücük ışıklar uçuşur içimde yön yön,
Yaşadığımın farkındayım. "

Fazıl Hüsnü Dağlarca



23 Ekim 2008 Perşembe

Kendin

..."Cezmi Ersöz burada mı oturuyor?" sorusuyla karşılaştım...
Ne cevap vermeliydim... "Tanımıyorum o kişiyi!" desem, bana ayıp olacak. "Evet, o benim!" desem, bu da pek akıl karı değil. Kimsenin kendinden bu kadar emin olması doğru değil çünkü. İnsan kendini tanımak için yıllarını harcıyor, yine de tanıyamıyor...

Cezmi Ersöz
Hata Yaptıysam Aramızda Kalsın
(Yol Öyküleri)



20 Ekim 2008 Pazartesi

Bir Tek Seni, En Çok Seni


Dillere düşeceğiz seninle,
İlle de biz düşecek.
Taze bahar dalları gibi
Çiçeklenecek...
Tadım tuzum olacaksın benim,
Tadım tuzum olacak.
Yatağıma gireceksin benim,
İlle de sen yatacak.

Seni, seni, en çok seni;
Bir tek seni severim hani!


Kör olayım yar, sürünürüm yar;
Her daim yar, billahi.

Bir gemi alacak bizi buralardan,
Bir daha dönmeyecek.
Her yere gideceğiz seninle,
İlle de biz gidecek.

Uzak ya da yakın oluruz bazen,
Ah ne fark edecek!
Tuz kadar severiz biz hani,
Buna kim son verecek?!

Seni, seni, en çok seni;
Bir tek seni severim hani!
..

Kör olayım yar, sürünürüm yar;
Her daim yar, billahi...


14 Ekim 2008 Salı

Kendi Şehrinden Sevme

Kendi şehrimi sevdim ben. Kendi şehirlerimi. Ama kendi şehrimden kimseyi sevmemeyi de öğrendim. Öğrendim bu arada ben. 'Kendi şehrinden kimseyi sevmeyeceksin, kendi şehrinden aşık olmayacaksın!' 'Uzaktan seveceksin!'

Çünkü ne zaman kendi şehrimden sevsem, bir hemşehrime aşık olsam, aşkı zulme dönüştü bir süre sonra. Ne zaman aşık olsam, aşk zulme dönüşür bir süre sonra.

Aynı caddeler, aynı sokaklar arşın arşın ondan sonra artık. Aynı bitmez yaz, alınyazı. Bu şehir.

Kendi şehrini suçlar bulursun bir sabah kendini o zaman, yaz ortasında soğumuşsundur şehrinden. Tek bir hemşehrin yüzünden.

Tek bir kişi yüzünden kaçıp gitmek istersin kendi şehrinden. Kendi şehrinden birini sevme suçundan yargılandığın, tutuklandığın bu şehirden.

Başka bir şehir tek umuttur senin için artık.

Ben başka şehirlerden sevmek gerektiğini öğrendim işte. Başka şehirlerden aşık olmak. Uzaktan sevmek.

Ve yollara çıktım. Başka şehirlerde sevmek, başka şehirlerden sevmek, sevişmek için. Uzaktan sevmek. Uzakta sevişmek için.

Ama bilmez miyim, bilmez misin ki, sevdiğin, seviştiğin şehir kendi şehrine dönüşür bir süre sonra. Senin şehrin olur orası da artık. Ve sen, ve ben, hep kendi şehrimizden birini severiz, sevmiş oluruz böylece. Hep bir hemşehrimize aşık oluruz. Hep yakından severiz. Sevişiriz.

Her şehrin o aşkla hemşehrisi, her aşkın o şehirde mazlumu oluruz. Bir süre sonra.

Bir süre sonra her şehrin hem hemşehrisi hem sürgünü oluruz artık.

Bir süre sonra her aşkın hem yerlisi hem yurtsuzu.

Aşkla hancı, aşkla yolcu.

Hem kendi şehrindesin, hem kendi şehrinden uzakta. Bir süre sonra.

Bir süre sonra her aşkın mahpusu, her şehrin firarisi olursun. Bu gidişle. Bu gidişlerle.

Hadi şimdi de bu aşkın sefasını sür bir süre. Bu şehirde. Cefasını da çekersin bir süre sonra. Yollarda. Caddelerde. Bu şehirde.

Hadi şimdi de bu yazı yaşa. Bu yazı yaz. Son yazınmış gibi.

Bu şehirde yaşa şimdi de alınyazınmış gibi. Öleceğin şehirmiş gibi. Bu şehir.

Ölü bulunduğun otel odasında, yatağın yanında, yerde bir albüm olsun. Baksınlar senin her şehirde, her şehrin meydanlarında, köprülerinde çektirdiğin fotoğraflara polisler. İncelesinler. 'Yalnız gezgin' desinler senin için. 'Hep yalnız gezmiş' desinler. 'Amma yalnızmış' desinler.

Bilmesinler, bilemezler ki bu fotoğrafların hepsinin aşık olmandan hemen önce çekildiğini. Yeniden aşık olmandan hemen önce.

Çünkü sen aşık olduğunda fotoğraf da çektirmez olurdun. Ben de. Bir süreliğine.

Öyle ya, kim kendi şehrinde fotoğraf çektirir ki.

Niye çektirsin ki.

Kim bitmeyecek sandığı bir aşkın ortasında, hiç terk etmeyeceğini sandığı bir şehrin ortasında poz verir ki.

Niye versin ki.

Ahmet Tulgar



12 Ekim 2008 Pazar

Forgotten Feelings

Since a few days ago, i've totally forgotten that terrible feeling that one day you'll be gone. I was in some kind of a dream, everything was so great that nothing bad could happen. I was really happy and you know, i was so confident in you in the sense that you really loved me and your love would last forever. I just didn't consider that you may someday lose your love for me. I didn't even think about it. I forgot the feeling of fear about your leaving me whenever you want to.
But now, i again feel it. I realize that it's not so unlikely for you to love me less. And indeed, i feel a bit of that. I remember the feeling of being afraid of losing you.
And that hurts. That really hurts.

11/10/2008


10 Ekim 2008 Cuma

İntihar günleri I

I
sana böyle akmaktan çok korktuğum için
oldu herşey
şelaleler de bu yüzden ilgilendiriyor beni
...dünya çok üzücü bir yerdi savaş filmlerini ve samurayları eskisi gibi sevmiyordum... bir boşluktan aşağı mı bırakıyorudum kendimi... teller tenimi çizip canımı mı yakıyordu... mutsuzluğuma mı alışıyordum seni severken, yoksa kan kaybından mı ölüyordum... daha fazla parçalanacak parçam yoktu...

neyse,
sevgilim telefonun öbür ucunda ruffles yiyordu

ben meleğimin kanatlarını kırdım, ordan geliyorum
siz yine de ikiz bardakları kırmayın
bir deliydim, elementlerin de ruhları olduğuna inanıyordum,

aklıma suyun intiharı geliyordu hep
şelale deyince

divaneliği söylüyordum

sana böyle akmaktan çok korktuğum içindi
şelalenin sinirini bozdum az önce
ordan geliyorum.
(...)

Birhan Keskin



4 Ekim 2008 Cumartesi

Diyorlar!


Korkuyorum anne, al beni içine.
Alışamadım anne, al beni yine...
Büyüdüm anne, evler büyüdü!
Büyüdü pabuçlar, yollar büyüdü!
Orduya istiyorlar, savaş çıkar diyorlar.
Silah veriyorlar anne, bana "Öldür!" diyorlar!
Yat diyorlar anne, kalk diyorlar.
Beynimi yiyorlar anne, beynimi yiyorlar...
Kapat televizyonu anne, seni de kandırıyorlar!
Kapat televizyonu anne, seni de kandırıyorlar...
Oyunu verme anne!
Oyunu verme anne!
Oyuna gelme anne!





3 Ekim 2008 Cuma

Anlar

İnsanın harekete geçmesi gereken ve kabullenmesi gereken anlar vardır.
Savaşçı bu ikisini birbirinden ayırmayı bilir.


Paulo Coelho
Işığın Savaşçısının El Kitabı