26 Eylül 2008 Cuma

20 Eylül 2008 Cumartesi

Zor

Gideceğin günü beklerken sana alışmak zordu...

Geleceğin günü beklerken seni özlemek daha zor!..

Selcan

16 Eylül 2008 Salı

Sıra


Aralık 2007
Ankara

Korkunç Bir Bekleyiş

Bir gece uykuda kriz geçirmişim. Sabah uyandım; annemin gözleri gözlerimin hizasında! Gözlerimi açar açmaz göz göze geldik annemle, yüzünde şaşkın, endişeli, şefkatli, korkmuş bir ifade ile...

Anne? Ne oldu? Ne yapıyorsun yatağımın yanında yerde oturmuş?

Masanın üzerindeki kaşığa takıldı gözüm. Kaşıkla bir şey yediğimi hatırlamıyorum. Zaten tabak da yok, sadece bir kaşık var. Bir şeyler dönüyor evde...

O sırada kapı zili çaldı. Odaya iki adam geldi...

Anne? Kim bunlar? Ne oluyor ya? Bunlar kim bizim evde?

Rahatlatıcı bir ses: "Siz yaslanın şöyle. Biz tansiyonunuz ölçerken anneniz de ne olduğunu anlatsın. Hem siz öğrenin, hem biz öğrenelim."

Koridordan geçerken sesler duymuş annem. Odamın kapısını açmış bakmış ki; ben tüm bedenimle titreyerek kriz geçiriyormuşum. Hemen bir kaşıkla dilimi dışarı çıkarmaya çalışmış boğazıma dönüp soluğumu kesmesin diye. Çarpmayım diye kafamı tutmuş. O sırada babam 112'yi aramış. Gelenler doktormuş...

Tansiyon ölçtüler, birkaç soru sordular. "Epilepsiye benzemiyor anlattığınız durum; ama yine de doktora görünürseniz içiniz rahat eder."

Epilepsi? Şu ağızdan köpükler çıkararak bayılan, titreyen epilepsi? Ben? Epilepsi?

O andan sonra gecelerce uyuyamadım "ya bir daha olursa" diye. Ya uykudayken olursa bir daha? Ya kafamı duvara çarparsam kriz esnasında? Ya düşersem?
Kaç gece ağlayarak bekledim annemin sesimi duyup "ne oldu" diye gelmesini. Benim onun yanına gitmeye yüzüm yok o yaşta, o gelsin, sesimi duysun da gelsin, tesadüfen gelsin, hissetsin de gelsin...

Hiç gelmedi annem. Ağlaya ağlaya uyuyakaldım gecelerce. Korka korka sızdım kaldım yatakta. Ve yalnız kalmaktan korktum günlerce. Yalnız dışarı çıkmaktan... Ya dışardayken olursa? Kim tutar başımı çarpmayım diye? Kim dilimi çıkarır soluğumu kesmesin diye? Ya tam karşıya geçerken yolun ortasında gelirse kriz? Ya merdivenden inerken olursa? Yalnız nasıl dışarı çıkarım bir daha?..

Ya evde? Ya tuvalette, banyoda olursa? Nasıl anlarlar, nasıl bulurlar beni, ne zaman fark ederler bayıldığımı? Ya çaydanlıktan çay koyarken olursa ve sıcak suyla yanarsa bedenim? Nasıl devam ederim bu şekilde hayatıma?

Gittik doktora... İlgilensin diye özel randevu aldık üstelik. İlgisiz, ters, ukala bir doktordu. Bana diyor, anlat ne olduğunu diye.
Uyuyordum ben, nesini anlatayım?
Hissettin mi bayılacağını?
Uyuyordum! Uykuda ne hissedebilirim? Bi bok hissetmedim tamam mı!
Annemden dinledi sonra boş boş bakarak...
"Ya ilaç vermeyelim şimdiden, olmaz mı? Bir tetkik alalım, ondan sonra veririz."
Aptal herif, senden ilaç isteyen mi var! Ne teşhis koydun da ne ilacı vereceksin?!

Sadece EEG istedi o doktor. Tanıdık başka bir beyin cerrahı vardı, ona gittik. Ona anlattık durumu. Tomografi istedi o da. Kaydımızı yaptırıp randevu aldık, geldik eve.

EEG... Kafanın değişik yerlerine yapıştırılmış elektrotlar. O koltukta oturuyor olmak, o devrelere bağlıyken "acaba beynimde hasar mı var" diye düşünmek... Gözünü aç, kapa, normal nefes al, derin nefes al diye komutlar veren görevli... Seri ve hızlı şekilde derin nefes almak yapay kriz oluştururmuş. O aşamada uyuşan yüzüm... Hastalık korkum...

Sonucu beklerken dışarda, annem yanımda. Hep yanımda. Dualarla... Ömrümün en uzun bekleyişi, en sıkıntılı, en korkunç! Ne zaman geleceği belli olmayan krizlerle bir ömür geçirme ihtimali... Ne çıkacak sonuçta? Hasta mıyım ben? Epilepsi? Ben?

Ve sonuç çıktı. Ellerim titriyor, gözlerim şaşkın, okuyamıyorum. Annem... Hep yanımda... Okuduk sonunda... "bla bla bla bir olguya rastlanmamıştır." Eeee? Ne demek istemiş? Değilmişim di mi anne? Hasta değilmişim di mi? Ha anne? Otur ağla orda! Hastanenin koridorunda, duvar dibinde bir bankta... Otur ve hıçkıra hıçkıra ağla! Sonuç temiz çıktı anne! Temiz! Anne, hasta değilim anne!

Sonra tomografi... O korkunç cihazın içinde yarım saat bile bir asır gibi.
"Kıpırdamadan yat!"
Ya bayılırsam burda? Ya kriz geçirirsem? Ya ölürsem! Fark eden olacak mı? Sürekli izleyecek mi biri beni? Ya tam doktor çişe gittiği anda bir şey olursa bana? Ya deprem olursa? Ya bir şekilde bir köpek girerse odaya? Nereye kaçarım? Anne! Ya köpek ısırırsa beni? Kıpırdamadan yat. Hayal kurmayı dene. Şarkı söyle. Sesleri bir şeylere benzet. Evet, evet uçak bak bu, havalanmak üzere... İşte kalkıyoruz büyük bir gürültüyle. Havadayız. Motorun sesini duyuyor musun sen de? İnişe geçtik şimdi, yere varmak üzereyiz. Offff! Çok sıkıcı! Hasta mıyım ben? Beynimde başka bir kusur mu var? Beyincikte? Omurilik soğanında? Bunaldım, bitsin artık! Offf, daha ne kadar buraya tıkılı kalacağım?! Babam... Dışarda bekliyor... Sıkılmıştır o da. Saat de geç oldu. Babam... Hastalığı konduramıyor kızına. Bekleme odasında soruyor diğer hastalar: "Siz neden burdasınız?". "Önemli değil, rahatsızız biraz" diyor babam. Herkes rahatsız orda, rahat olan yok ki! Ohh, bitti! Şükür Allah'ım... Çıkarın beni burdan! Baba! Çıktım! Baba! Bitti bak, çıktım ben! Hadi eve gidelim artık! Gidelim buradan!

Ve sonuç... Hiçbir sorun yok... Allahım çok şükür, Allahım! Hasta değilim! Epilepsi değilim! Sonuçlar temiz! Anne! Hasta değilim! Duydun mu baba? Hasta değilim!

150908

13 Eylül 2008 Cumartesi

Seçim

... ama yanlış seçimler hep böyle yapılır zaten - başka seçimin olmadığına kendini inandırarak...

Irvin D. Yalom
Divan

Ay Sar, Yıldız Sarıl



15/12/2007
Lokomotif Müzesi
Ankara

12 Eylül 2008 Cuma

Yaşı Büyütülmüş Fidanlar

İdam edilebilsinler diye yaşı büyütülmüş fidanların boyunları kırıldı birer birer, darbenin kırdığı kalemlerin buyruğuyla...

Can Dündar
Benim Gençliğim

11 Eylül 2008 Perşembe

Gittin

Gittin...
Ben, arkandan sadece baktım.
Oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
"Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
Gidersen sönecek içimdeki ateş
ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana.
Konuşamadım...

Gittin...
Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım.
Öylesine acıdı ki içim; tutup koparsalardı kolumu
bacağımı, bu kadar acı duymazdım.
Acım yaş olup akmalıydı gözlerimden.
Ağlayamadım...

Gittin...
Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa!
Tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek,
tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı.
Anlatamadım...

Gittin...
Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden.
Ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten?
Ürperirdin yine, biliyorum.
Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini
Gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
Tutamadım...

Gittin...
Bir yıkım gibiydi gidişin!
Sen adım adım uzaklaşırken benden,
Çöküp kaldı bedenim olduğu yere.
Nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti.
Bu kadar zayıf değildim ben, kalkmalıydım.
Kalkamadım...

Gittin...
Oysa geldiğin gün, gideceğini biliyordum.
Hazırdım gidişine,
Kaçak zamanları yaşıyorduk.
Zaman bitecek ve sen gidecektin...
Bense, gidişinin ertesi günü
Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım.
Başlayamadım...

Gittin...
Bir şey söyledin mi giderken?
"Kal" dememi istedin mi?
Son bir kez "seni seviyorum" dedin mi?
"Bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi?
Beynim öylesine uğulduyordu ki;
Duyamadım...

Gittin...
Nereye gittiğin önemli değildi.
Binlerce kilometre uzakta da olsan,
iki metre ötemde de farketmiyordu.
Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
Kurtulmalıydım senden,
bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım.
Kurtulamadım...

Gittin...
Unutulanların arasına katılmalıydım.
Anıları bir sandığa koyup
hayatı bir yerinden yakalamalıydım.
Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim.
Yapamadım...

Gittin...
Bir okyanusun ortasında
tek küreği kaybolmuş sandalda
Dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi.
Bil ki; sevmekten vazgeçmedim seni,
Bil ki; seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde,
Bil ki; seni unutamadım...

Mehmet Coşkundeniz

6 Eylül 2008 Cumartesi

Bir Yol Bulup Akamadım



İçim sızlıyor, doğru...
Ama sana git demekten başka yol mu var?
Onların doğrularıyla büyürken
İçine hayat çekmek değil kolay!


Sesim çıkmıyor, doğru...
Ama bağırsam kime ne faydası var?
Bedelli mutluluklar düzeninde
Yüreğe güvenmek değil kolay!


Gerçeğin kenarından hayatın düzenine
Bir yol bulup ben akamadım...
Bugün budur pencere;
Yarın kışla yüzleşince
Çok üzgünüm, kalamadım...

Yalın









1 Eylül 2008 Pazartesi

Türküler Üstüme Yıkıldı


sen benden gittin, acılar üstüme yıkıldı kaldı.
sen benden gittin,
yüreğim bir çığlık oluverdi.
sen benden gittin,
içimin suları kurudu bitti.
ahh canım kavruldu...
ahh gülüm savruldu...

kavur od saldığın canımı, kavur!
savur küle dönen ömrümü, savur!
bana çektirdiğin bu azapları,
inan ol, inan ol yapmazdı kahır!
bana yaşattığın bu acıları,
inan ol, inan ol yapmadı sabır!

sen benden gittin,
türküler üstüme yıkıldı kaldı.
sen benden gittin,
geceyle sabahı bekledik durduk.
sen benden gittin,
gözyaşım gözümü kör bıçakladı.
ahh canım kavruldu...
ahh gülüm savruldu...

kavur od saldığın canımı, kavur!
savur küle dönen ömrümü, savur!
bana çektirdiğin bu azapları,
inan ol, inan ol yapmazdı kahır!
bana yaşattığın bu acıları,
inan ol, inan ol yapmadı sabır!